Hani bazen biri beklenmedik bir yetenek gösterdiğinde "içine falanca kaçmış" gibi bir tabir kullanılır ya, peki gerçekten içinize biri kaçsa? Ve bu "biri" dünyaca ünlü besteci Franz Schubert olsa?
Fantastik bir fikre sahip olsa da garip bir şekilde gayet gerçekçi yazılmış bir eser. Yani sanırım 19. yüzyıldan bir ruh gelip bedeninize yerleşse ancak böyle ifade edilebilirdi.:) Müzikle ilgisi çocukken aldığı piyano dersleri ile sınırlı olan Brooklyn'li bir avukatın birden bedenini ve zihnini Avusturyalı besteci ile paylaşmaya başlamasının yer yer eğlenceli, yer yer düşündüren, bol müzikle dolu ilginç öyküsü. Son derece zor bir deneyim olsa da Liza karakterinin yavaş yavaş dünyayı bestecinin gözünden görüşü ve birbirlerine olan katkıları gerçekten güzel anlatılmış. Akıcı bir anlatıma sahip olan kitap Schubert'in hayatından da kesitler sunarken klasik müzik bilgileri ve tasvirleriyle de dikkat çekiyor.
Kitabın sonundaki yazarın samimi paylaşımı da hayata dair güzel bir meydan okuma aslında. "Neden korkayım ki? Ben bu işi daha önce hiç yapmadım."
Kitabı bitirdikten sonra böyle bir tecrübe ister miydim diye kendime sordum da sanırım istemezdim. Galiba. Yani belki belirli bir süre olmak kaydıyla dünyayı Osman Hamdi Bey'in gözlerinden görmek hoş olabilirdi. :)