Şair deyince, şiirden bahsedince hep Nâzım Hikmet, olanca kalabalığı ve kudretiyle resmî geçit yapar zihnimde. Hiç bir şair Nâzım kadar üzmedi beni, hiç biri onun kadar sevindirmedi. Okuduğum üniversitede zorbalar tarafından tartaklandığım vakitler kendi derdime değil, Nâzım'a yapılan haksızlıklara kinlendim her kapağını açışta bu kitapların, sevgilimden ayrıldığımda giden kadına değil, Piraye'ye, Hatice'ye hasret kaldım, gecelerin kör vakitleri soğuk odalarda Nâzım'ın ağrılarını hissettim böbreklerimde, onunla gittim İstiklâl Harbi'nin en gözüpek cephelerine... Ben Nâzım'ı çok sevdim. İyi ki Türkçe okuyorum dedirten en mühim şairdir bende. Kordon boyundan çok şiirlerini okuduğum İzmir Körfezi'ne. Eğer okumadıysan Nâzım'ı, ama öyle internette olmaz; adam gibi kitaptan, bu kitaptan okumadıysan, oku. Mutlaka.
"Öylesine sevilecek dünya, "yaşadım" diyebilmek için"
Sonlara doğru daha çok sevdim.
Ölüm üstüne söylediği şeyler bir hayli düşündürücüydü.
"Dünyanın gençliğidir komünizm ve şarkı söyleyen yarınları hazırlıyor."
Nâzım Hikmet, Haydarpaşa tren garından roman tadında şiirleriyle Anadolu'ya yolculuğa çıkarıyor.
Anadolu Sürat Katarı'nda başlayan hikâye karakterlerin birinci ağzından anlatıldığı için okurken işçisiyle işçi, mahkûmuyla mahkûm, çocuğuyla çocuk oluyorsunuz.