Eğlenceli bir dili var bu romanın. Ve sağlam bir kurgusu. Ana roman kişisi Thomas Lang, komik, zeki, tecrübeli ve yetenekli bir adam. Kendisini kat kat aşan devasa bir işin içine bir anda çekiliyor. Bir sürü derdinin yanında bir de aşk var. Sevdiği kadın için yapmayacağı şey yok ama adalet için de yapmayacağı şey yok. Dürüst, mert bir adam. Romanı okurken onun hemen yakınlık duyuyorsunuz. Aslında tüm roman kişileri için bu böyle. Hugh Laurie'nin samimi sesi, roman kişilerini çok sevmenize neden oluyor. Kitabın kurgusu da harika. Heyacan hiç dinmiyor. Yine de "kitabın en belirgin özelliği nedir" deseniz, "çok komik" derim.
Çevirisi de harika, çevirmen Övgü İçten, harika bir iş çıkarmış, anlaşılamayan, havada kalan hiç bir ifade yok. Dipnotlar da yeterli, açıklayıcı.
Mutlaka okuyun.
Çevirinin niteliğine küçük bir kanıt:
Özgün metin:
"The other passers-by were almost certainly hearing ‘Reeded In Silly Shut Up’, but I hardly had to glance at the poster to know that he meant ‘Three Dead In City Shoot-Up.’ "
Çeviri:
"Yoldan geçenler büyük ihtimalle 'Şehriyenin Çatısı Göçürüldü' diye anlıyorlardı, ama ben gazetenin ana sayfasına baktığımda başlığın 'Şehir Çatışmasında Üç Ölü' olduğunu gördüm." (s. 164)
Yukarıdaki örnek, iyi bir çevirmenin bir kelime oyununun altından nasıl kalktığını gösteriyor.
Bir kaç tadımlık:
"... hiç kimse kiralık katil değildir, ta ki bir kiralık katile dönüşene kadar." (s. 67)
"Solomon durdu, kelimelerini tartıyordu ve muhtemelen bir kısmını olabildiğince ağır buluyordu." (s. 70)
"... üzerindeki üniforma o kadar yeniydi ki, ayak bileklerine çömelmiş, hala pantolonunun paçalarını dikmekte olan birini görmeyi bekledim." (s. 146)
"Zorunluluk kendini kandırmanın anasıdır." (s. 166)
"- övünmek gibi olmasın ama Amerikan aksanını epey iyi taklit ederim." (s. 168) (Hugh Laurie'yi tanıyanlar buradaki şakayı anlayacaklardır.)
"Bunlar aynı zamanda Mehmet Ali Ağca'nın da eline silah veren adamlar." (s. 236) (Bu kısım ilginç gelmişti bana.)
"Bu durum kaldırmaya mecbur olduğunuzu bildiğiniz kocaman, beton bir topa benziyordu. Her yanına bakıp tutacak bir yer ararsınız, ama yoktur." (s. 243)
"Kafamı iki yana sallayıp yine gözlerimi kapadım ve başka birine dönüşmeden önce kendimden son bir nefes aldım." (s. 261)
"Çöküşümüze neden olabilecek tek şey -insanlık tarihinde, bir arada iş yapan neredeyse her topluluğun çöküşüne neden olan şey- gerçekleşmedi. Çünkü yeni dünyanın mimarları olan ve özgürlük davasının bayrağını taşıyan bizler, yani Adaletin Kılıcı, bulaşık yıkama işini de paylaşıyoruz." (s. 269)
"Aslına bakılırsa ateşli silahlar bir tüp, bir parça kurşun ve biraz da baruttan başka bir şey değildir. Üstüne bir sürü karbon lifi ve hızlandırıcı yiv eklemek, vurulan adamı daha fazla ölü yapmaz. Bir silahı önemli ölçüde öldürücü kılan fazladan tek malzeme -ve neyse ki bu kötü dünyada buna nadiren rastlanıyor- silahı alıp eteşleyecek biridir." (s. 277)
"Hepsi korkmuş ve şaşkın vaziyetteydi, neler olduğunu kavrayamıyorlardı, senaryodaki yerlerini kaybetmişlerdi ve birinin hemen sayfa numarasını söylemesini istiyorlardı." (s. 385)
Galiba House'u o kadar sevdim ki kitabın baş karakterini hep House olarak hayal ettim. Hugh Laurie'nin yazarlığı oyunculuğu kadar iyiymiş.İkinci kitabı The Paper Soldier basılsa da okusak. Silah Tüccarı iyi kurgulanmış bir polisiye olmasının yanında komik olmasıyla beğenimi kazandı.