Uzunca bir süredir beklettiğim bir kitap. Konusu çok ağır bir konu, dramatik gelmişti özetini ve yorumları okuyunca. Belki de uygun bir ruh hali idi beklediğim. Anlatımı çok sade, hele kitap kapağına bayıldım. Konu ise çok bilindik ama bir o kadar da trajik, anlatım yavaş bir seyirde ilerlerken birdenbire yedi yıl sonrasına atlanması , fırat ile elif in barışma sonrası beraberliklerinden hemen hemen hiç bahsedilmemiş olması, bazı karakterlerin gereksiz şekilde işlenen vefatları sonuna doğru kitabı biraz zorlasa da çok güzeldi. Okuyun mutlaka okuyun, pişman olmazsınız.
Fırat'ın törenin kanunlarına uyarak intikam uğruna 19 yasındaki Elife zorla sahip olmasıyla başlıyor kitap.Törenin bir araya getirip evlendirdiği iki genç insanın hikayesi .Öyle hemen mutlu mesut aşklı bir kitap beklemeyin sakın. Biraz fazla karamsarlık ve dram vardı.Biraz dram ağır gelmez bana diyorsanız bu kitap tam size göre.
Kitap bitti , ama beni de bitirdi. Roman okurken böylesine duyguları , acıları, sevinçleri, hüzünleri daha doğrusu yazılan her kelimeyi okuyucuya birebir hissettiren bir kaleme sahip olan sevgili ve benim için gerçekten çok kıymetli yazarımız Güneş Demirel'i gönülden kutluyorum. Nasıl okunası bir kitap tarif edilemez , ancak okunursa anlaşılabilir... O kadar net yani.. Elif ile Fırat'ın hikayesini okudum bu romanda.. Ama ne hikaye.. Töre kanunlarının geçerli olduğu yaşam şartlarında imkansızlıklar, nefretler, terk edilmişlikler, en büyük düşmanın sandığın ailenin aslında öz ailenden çok daha sana aile olduğunu görmek, önceleri mecburiyetten sonraları ise devleşen aşk ve sevginin vermiş olduğu bağlılık, geç de olsa hayallerine fazlasıyla kavuşmak gibi daha bir çok hayatın gerçekleri ile ilgili konuları içeren muhteşem bir roman.. Ne diyebilirim ki ? Alın okuyun ve kendiniz görün..
Töre ve tecavüz gibi iki ağır konunun işlendiği ama sayfaların boş aktığı bir kitaptı diyebilirim,Fırat önemli bir aşiret ağasının oğlu, sözlüsü başka bir adama aşık olup onunla kaçınca ortalık karışıyor, ailesi ve aşiretin ileri gelenleri Fırat'a iki seçenek sunuyor, ya sözlüsünün kaçtığı adamın kız kardeşi Elif'in kanlı çarşafı gelecek ve namus temizlenecek yada sözlüsü ve o adamın cenazesi gelecek....
Fırat'ın aslında seçme şansı yok,yere eğilen başını bir şekilde kaldırmak zorunda, bu nedenle Elif'in peşine düşüyor, onu kaçırıyor ve tecavüz ediyor, sonrasında Elif'in hamile kalması yüzünden ailesinin onu başkasıyla evlendirmesi devreye giriyor ki Fırat buna izin vermiyor ve onu alıp Diyarbakır'a getiriyor, gerçi bunu isteyen Elif zira başka şansı yok çünkü, ailesi kıza sırtını dönmüş durumda hiç bir suçu olmadığı halde.....
Fırat zamanla kıza aşık oluyor ve ailesi kıza kendi kızlarından daha fazla ilgi gösteriyor, adeta sevgi yumağına boğuyorlar kızı, bir ilgi bir alaka meğer aile melekmiş , hatta okuması için izin veriyorlar tabi Diyarbakır sınırları içerisinde, bunun üstüne kızın kaynanasını sürekli öpücüklere boğması da ıyy dedirtti, kendi ailesi kızı silince bu ailenin gösterdiği ve hiç beklemediği bu sevgiye minnet duydu belki ama yahu bu halde olmanın sebebi onlar , sürekli töre deyip, Fırat'a baskı yapan onlar,ya çarşaf ya kaçanların cesetleri diyende onlar,özellikle kanlı çarşafının Diyarbakır'a gönderildiğini ne çabuk unuttun,Fırat'ın çektiği tüm vicdan azabına , pişmanlığına gözlerini kapadı,adamın onu köpek gibi sevdiği gerçeğini elinin tersiyle itti, bir adamı affedemedi zaten, maşallah bütün aileyle bal kaymak ve bu bana iki yüzlülük gibi geldi.....
Ayrıca kitap boyunca Elif'in dillere destan güzelliğinden nazından tızından fenalık geldi, hep bir şey olacak diye bekliyoruz ama yok sayfalar ev muhabbetleriyle akıyor , aşk derseniz bir Fırat'ın kara sevdasını okuyoruz , Elif bildiğin duvar,affetme var mı derseniz var ama 10 yıl kadar beklemeniz gerekiyor :) Anlayacağınız Fırat kovalar Elif kaçar 500 sayfa bu şekilde geçti, sürekli ezik başı yerden kalkmayan bir kız, Fırat efendi kıskançlıkları yüzünden sürekli esip gürlüyor, bari ona ağzının payını ver hadi aşirete sesin çıkmıyor, ama nerdee :).....
Hele bir finali var evlere şenlik, uzun zaman atlamaları sayesinde,sağ kalan kalmadı valla, biz alışmışız kitabın sonunda gökten düşen üç elmayı oturup yemeye bu kitapta mezarlıklar ağır geldi :)