Varolmayanlar, adını bilmediğimiz genç bir iş adamının başından geçen olayları konu alıyor. Zaman konusunda aşırı derecede takıntılı olan (işe geç kalmamak için dişlerini tuvalette fırçalayacak kadar hem de), güçlü bir finans şirketinde çalışan ve günlük rutinlerine sonuna kadar bağlı kalmaktan hoşnut biri kendisi. Tek sıkıntısı arada bir baş gösteren migren nöbetleri.
Bir gün bu nöbetlerden biri dayanılmaz bir raddeye ulaşıyor ve hiçbir ağrı kesici derdine derman olamıyor. O da çareyi çocukken yaptığı bir yöntemi denemekte buluyor ve sarılıyor kâğıt kaleme. Günlük tutmaya başlıyor; tıpkı babasının ona vasiyet ettiği gibi… Ve garip bir biçimde ağrılarının azaldığını hissediyor. Derken bir hikâye yazmaya başlıyor ve ertesi gün bunun gerçekleştiğine şahit oluyor. Ertesi gün bir hikaye daha kaleme alıyor ve o da gerçekleşiveriyor. Şaşkınlıktan ne yapacağını şaşıran genç adam ister istemez bu sırrı çözmek, olanlara bir anlam vermek için araştırmalara başlıyor. Bu esnada da zamana dayalı düzeni, rutinlere bağlı hayatı alt üst olmaya başlıyor.
Romanımızın konusu aşağı-yukarı böyle. Ama onu sadece bir “yazdım ve gerçeğe dönüştü” hikâyesi olarak yargılamak yanlış olacaktır. Çünkü satır aralarında eğitim sistemini, dünya düzenini ve hayatı sorgulayan, hayal gücümüzü köreltenleri ve düşlediğimiz şeyler için bizlerle dalga geçenleri eleştiren bir anlatım var. Doğu Yücel, kurguladığı dünyayı gerçek dünyayla ve tarihi olaylarla öyle bir birleştirmiş, öyle bir harmanlamış ki şaşırmadan edemiyorsunuz.
Bununla birlikte bu kitabın herkese uygun olmadığı da bir gerçek. Öncelikle kahramanımız bekar bir erkek olduğu için cinsel hayatı da bayağı bir aktif. Yazarımız da bu noktalara değinmekten hiç kaçınmamış. Bunun sonucu olarak mastrubasyon, seks, ereksiyon gibi olgular kitabın çoğu yerinde karşımıza çıkıyor. İkinci olarak sistemi, modern hayatı, hayalcileri sorgularken işin içine tek tanrı inancını ve ilahi dinleri de katıp onları da eleştiriyor Varolmayanlar adlı grup. Bu iki olgunun bazı okuyucuları rahatsız edeceği ise aşikâr.
Sonuç olarak, genel itibariyle baktığımda kurgusuyla, keskin dönüşleriyle ve içerdiği macerayla gayet keyifli bir roman Varolmayanlar. İnsan, giriş kısmı çok uzun tutulduğu için başlangıçta şikayet etse de sonradan her şeyin başarıyla birbirine bağlandığını, en ufak ayrıntının bile atlanmadığını görünce seviniyor. Yukarıda anlattığım iki olgu da yer yer kitaba olan bakışı açınızı değiştirebiliyor.
Aklın kayboluşu postmodern toplumsal yapının dayatmaları düzene karşı çıkış bastırılmış benliğin yarattığı psikoloji gibi kavramlardan yola çıkan bir roman olması yönüyle başarılı ancak kurguda aradığımı bulamadım. Gereksiz derecede uzun,olaylar bu denli sarkıtılmadan aktarılsa ve kitap 439 sayfa olmak yerine belki 250 sayfa olsa daha etkili olabilirdi.
Doğruyu söylemek gerekirse feyk üstüne feyk yediğim bir kitap oldu. Sürekli şüpheye düştüm, öyle mi böyle mi acep havalarındayım. Bir ara kitaptan acayip sıkılmıştım, hatta kaç gündür okumuyordum bile. Ancak bugün Dresden'in yeni kitabını bekleyeceğime neden okumayayım diye düşündüm ve yaklaşık 200 sayfayı bir çırpıda bitirdim bugün ve beklettiğime pişman oldum. Ama bu kötü de olmadı, o kadar fazla okumanın zevki paha biçilemezdi. Ancak sonunu pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim, ne bileyim içime sinmedi. Ama yine de genel itibariyle güzel, okunması gereken bir kitaptı.
Fantastik edebiyatı pek sevmeyen biri olan beni, oldukça etkileyen bir kitap oldu Varolmayanlar. Çünkü fantastik edebiyat kitaplarının çoğunda olduğu gibi üç başlı dev yaratık, büyücü Gandalf ya da uçan süpürgelerin maceraları yoktu bu kitapta.
Tamam Varolmayanlar'da konunun çıkış noktası fantastik, fakat yazar durmadan yeni yeni fantastik öğeler ekleyerek kitabın inandırıcılığını bozmamış. Aksine oluşturduğu muhteşem kurguyla beni kitabın içine o kadar aldı ki, çıkış noktası olan fantastik olaya "neden olmasın?" dedirtti.
http://beyazkitaplik.blogspot.com/2012/05/varolmayanlar-dogu-yucel.html
Hande Altaylı twitterda tavsiye etmişti. hayalgücünün sınırlarının zorlandığı kitaplardan çok hoşlanmam ama bunu bir solukta okudum.
Bu kitabı okurken hayatımda ilk kez böyle bir şey yaşadığımı fark ettim. Kitabın kurgusal bir roman olduğumu bildiğim halde yazılanlara inanmak istedim, hatta bir kısmına istemsizce inandım. Belki hala inanıyorumdur bilemiyorum. Yeni dönem bir türk yazardan yeraltı edebiyatı havasında bir romanın beni bu kadar etkileyeceğini asla düşünmezdim. Bence denk geldiğinizde ilginizi çektiyse ve hayal kurmaya düşkünseniz işi gücü bırakıp gidip bu kitabı alıp okuyun.
Süper !
Kurgu muhteşem...
Konu çok özgün...
Çok edebi değil, kabul. Ama sürükleyici, merak ettirici.
Karmaşık ama sonunda havada kalan hiçbir şey yok. Olay örgüsü harika, Anlattığı ufacık noktaları bile sonunda bir yere bağlıyor.
Yazarın önünde saygıyla eğiliyorum...