Uzun ama çok uzun bir zaman olmuştu.
Böyle eğlenceli, mizahi ve aksiyonu bol bir kitap okumayalı.
Ama şöyle bir gerçekte var ki seri arasına uzun bir zaman girdiği için ilk başlarda adapte olmakla zorlanmıştım. Bir anda “Ne oluyor ya, biz nerede kalmıştık ki” olmuştum. Ama sonradan her şey oturdu.
Azra’nın hafızasının yerine gelmesi ile bitmişti kitap. Şimdi ise Azra’nın gerçekte kim olduğu, amacının ne olduğu ve bunda Mert’in ve BİS ajanlarının neden önemli olduğunu okuyoruz.
Azra, örgütte Cemre’nin yerine geçmek için en büyük aday ama bunun için bazı zorlu sınavlardan geçmek zorunda. Mert ile Azra, bu sınavları geçmeye çalışırken aynı zamanda birbirlerini de daha iyi tanımaya başlıyorlar.
Yalnız kitapta favori karakterim Mysty ve Lulu.. Ama en çok Mysty’nin deli dolu çitlembik hallerini çok sevdim. Bence kitabın neşe, eğlence tarafı Mysty – Lulu, aksiyon kısmında ise Azra ile Mert bulunuyor. Okurken çok eğlendim. Mysty ile Lucas’ın hikayesini daha çok okumak isterdim.
*************
Bu hale düşmelerinin sebebi olan çığlığın sahibi olarak pek sessizdi. Mert nemden nefes alamayacak duruda olsa da söylenmeye devam etti.
“O altı üstü bir kediydi.” Azra bu sefer ince bir ses çıkardı. İnlemeye çok benzer olan bu ses, Mert’in kızın suratına bakmak istemesine neden oldu.
“O altı üstü bir kedi değildi. O yumuşak, canlı ve sıcak bir kediydi. Düşündükçe başım dönüyor.”
********
“Umarım bu şarap şişesini adamın kafasına vurmam için vermişsindir.” Mert’in yüzündeki huzursuzluk ve huysuzluk görülmeye değerdi. Azra, dudaklarının kulaklarıyla samimi ilişkiler içerisine girmesine neden olacak kadar genişleyen gülümsemesini saklama gereği duymadı. Hoş, böyle bir ihtiyaç ortaya çıksaydı bile, öylesine bariz ve göz önünde bir şeyi nasıl saklayabileceği hakkında pek de bir fikri yoktu.
“Artık nasıl kullanacağın sana kalmış.” Azra’nın imalı sözleri, Mert’in tüm sinir uçlarını uyararak hepsini birden ayağa dikmişti.
yorum için: https://illekitap.blogspot.com/2021/05/zeliha-eren-visal-bis-serisi-4.html
Önlerindeki dört haftada bir ölüm kalım savaşı yaşayacaklardı. Sonuçta galibiyetin kimde olacağı meçhuldü. İçinden bir ses bu savaşta galibiyetin, mağlubiyetten çok daha acı verici olacağını fısıldıyordu.
*****
"Dikkat et güzelim. Ava giderken avlanma." Azra, Mert'in ikinci kez ona güzelim demesi üzerine olduğu yerde dondu. Aslında adamın güçlü kollarının arasında hissettiği sıcak duygular sebebiyle rahatı yerindeydi. Bu yüzden bulunduğu yerden memnun olduğu söylenebilirdi. Yine de yılların verdiği alışkanlıkla duygularını itelemesi uzun sürmedi. Bu adam ona meydan okuyordu. Azra'nın şu hayatta yapabileceği en iyi şey meydan okumalara karşılık vermekti. Bu yüzden ondan kurtularak kaya gibi bir sesle konuştu.
"Kendine çok güvenme. Av olduğunu sandığın yerde aslında basit bir yem de olabilirsin."
*****
Azra'nın ağzından hafif bir gülücük kaçınca Mert yoğun, mavi bir safir gibi parlayan gözlerini kadının yüzüne dikti.
"Keşke hep böyle içten bir şekilde gülmeni sağlayabilsem." Azra alnını adamın geniş göğsüne yaslayarak onun baş döndürücü kokusunu içine çekti.
"Sen, ömrüm boyunca beni gülümseten tek insandın."
Bu basit, saf ama bir o kadar da anlam dolu cümle Mert'in kalbine sağlanmıştı. O an kendine bir kez daha yemin etti. Ne pahasına olursa olsun Azra'yı koruyacak ve mutlu olmasını sağlayacaktı. Tüm ömrünü adaması, hayatını bu uğurda harcaması gerekse de bunu yapacaktı. Bu fark ediş Mert'in kalbinden ve göğüs kafesinden büyük bir ağırlık kalkmasını sağlamıştı. Çenesini Azra'nın kafasının üzerine dayayıp duru bir sesle konuştu.
"Aynı zamanda geri kalan ömründe de gülümsetecek olan insanım."