Büyülü bir kitaptı diyebilirim. Ancak beni çok yordu.
Özellikle aynı isimlerin, sürekli tekrarı kim kimdi sorusunu sürekli sormaya neden oluyor.
Kitabın başında olan soy ağacını ezberlemekte fayda var.
Ilerleyen zamanda tekrar okumak isterim. O zaman daha az yorucu olacağını düşünüyorum.
Kitabın içinden can alıcı diyebileceğim cümleler;
"O zamanlar, dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki pek çok şeyin adı yoktu daha ve bunlardan söz ederken parmakla işaret edip göstermek gerekirdi."
"Yüreğini kolla Aureliano, ölmeden çürüyorsun."
"İnsanlar birinci mevkide giderken, edebiyat yük katarına atılırsa, dünyanın anası bellenmiş demektir."
"Çünkü yüzyıllık yalnızlığa mahkum edilen soyların, yeryüzünde ikinci deney fırsatları olmazdı."
"Soyun atası ağaca bağlanır, sonuncusunu da karıncalar yer."
Kişilik labirentinde, ruhlar arasinda, zamanin cercevesizliestigi bir ortamda yalın bir dille gezinti yapmak inanilmazdi.
Marquez müthiş yazmış.Yoktan bir aile,kasaba tasarlamak, bir kitaba bir sürü insan ömrü sığdırmak ve bunu bu kadar akıcı bir şekilde yapmak her yazarım diye geçinenin harcı değil.
İsimler sorunmuş gibi dursa da onun bile bir katkısı var kitaba bence.Favori kitabım olmuştur kendileri.
Sanki kitabın birçok kesiti başka başka kitaplar olabilirmiş, kitap bir kitap değil de birçok kitapmış gibi.Bu da bir neden olsa gerek yani adam o kadar nobel kazanmış, benimki de laf
İsimler nedeniyle biraz kafa karıştırıcı ama güzel bir kitap.Diğerleri gibi bittiğinde 'Aaaaaa!' diye şaşırmıyorsunuz.Yazarında dediği gibi bir çok şey gerçeği andırıyor.Tavsiye ederim
Bu kitap ruh halim ile ilişkili kimi zaman çok keyifli kimi zaman çok sıkıcı geldi, yine de sevdim, sonuç olarak keyif verdi
Büyülü gerçekçilik akımının en önemli eserlerinden biri olan kitabın en dikkat çekici yanı anlatım zenginliği. Marquez’in arka kapakta ifade ettiği gibi tüm olağanüstü imgelere rağmen öyle yalın hatta duygusuza varan bir dili var ki bu da anlatılan her şeyi gayet olağan kılıyor. Soy ağacıyla başa çıkmanın mümkün olmadığı eserde yazar kendi çocukluğundan hareketle adeta insanlık tarihini özetlemiş. Gelişen, ilerleyen, sömüren, kuşaklarca aynı hatayı yapan, akıllanmayan ve yeryüzünden silinene kadar kendi kendini tüketecek olan insanlığın. Fakat ilk gençlik yıllarımda okuduğum için yeterince hakkını verememiş olduğum düşüncesiyle tekrar okuduktan sonra şunu söyleyebilirim ki değerini ve önemini kabul etmekle birlikte asla Kırmızı Pazartesi’den aldığım edebi zevki alamadım.
İnsanlık tarihini okudum sanki Buendia ailesinde.. her insanın eninde sonunda yalnızlığı ve hayatın bir döngüden ibaret olduğu.. müthiş imgeler, derin anlamlı bir hayal gücü.. bizim değerlendirmemize ihtiyacı olmayan bir başyapıt..