levinn,
Güneş başlıklı kitabın açıklamasını düzenledi
eski halini göster |
yeni halini göster |
değişimi göster
Hayatınız? Ruhunuz? Aşk için ne kadarından vazgeçersiniz?
Empati sınırlarınızı zorlayacak Karanlık bir yolculuk.
Yıllardır savaşın ortasında imkânsız bir bağlılık. Yüreğinize dokunacak sarsıcı bir aşk.
Yıllardır kâbus görmediği ya da kendini öldürmediği gecelerin sayısı bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar azdı. Dipsiz bir uçuruma gözleri kapalı koşuyor bile olsa, o olsa o, elinden tuttuğu sürece düşmemeyi başarabileceğine, umutsuzluğuna inat inanmak istiyordu. Ta ki gerçek her defasında suratına acımazsızca çarpana dek…
Göz göze geldikleri anda derin istiyordu ve ısrarla kaçınıyordu cevapları zorunlu sorulardan. Çünkü kaçmak ya da görmezden gelmek daha kolaydı canını yakan gerçeklerden. Birer buzdağı misali yükselmedikçe önünde, mucizeler diyarının dingin okyanusunda ilerlemek çekiciydi.
“Elimi, bıraksa devasa bir nefes aldı. uçuruma düşecekmiş gibi sıkıca tutuyordu sevgili. Oysa uçurum bendim. Keşke bunu anlayabilseydi, keşke benimle olmanın sonsuz ve karanlık bir boşluğa düşmekten farksız olduğunu anlatabilseydim. “Yavaş ol kalbim” diye fısıldadı göğsünde fısıldadım göğsümde çırpınan savaşçıya. Gidemeyecek Bırakmak istedikçe daha sıkı tutunuyordu ruhum umuduna. O benim güneşimdi ne yaparsam yapayım yörüngesinden çıkamazdım. İşte böyle bir mutluluktu benimki. Yolun sonunda gemimi parçalara ayıracak buzdağlarına, kör bir aşkın rotasıyla yol almaktı ve ne kadar tutkuyla bağlandığı fakat gitmesini gerektirecek kadar geçerli nedenlerinin olduğu bir şehir gibiydi O. Gidemiyordu, kalamıyordu ama hep biliyordu, ne olursa olsun Rob onun eviydi.
Gözlerinde uzağa kaçarsam kaçayım gerçek beni yakalayacaktı biliyordum.
Gözlerinde cenneti görmüştü görmüştüm ve cennet ona bana sonsuza dek yasaktı…
yasaktı…”
Hayatınız? Ruhunuz? Aşk için ne kadarından vazgeçersiniz?
Empati sınırlarınızı zorlayacak bir yolculuk.
Yıllardır kâbus görmediği ya da kendini öldürmediği gecelerin sayısı bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar azdı. Dipsiz bir uçuruma gözleri kapalı koşuyor bile olsa, o elinden tuttuğu sürece düşmemeyi başarabileceğine, umutsuzluğuna inat inanmak istiyordu. Ta ki gerçek her defasında suratına acımazsızca çarpana dek…
Göz göze geldikleri anda derin bir nefes aldı. “Yavaş ol kalbim” diye fısıldadı göğsünde çırpınan savaşçıya. Gidemeyecek kadar tutkuyla bağlandığı fakat gitmesini gerektirecek kadar geçerli nedenlerinin olduğu bir şehir gibiydi O. Gidemiyordu, kalamıyordu ama hep biliyordu, ne olursa olsun Rob onun eviydi.
Gözlerinde cenneti görmüştü ve cennet ona sonsuza dek yasaktı…
Karanlık bir savaşın ortasında imkânsız bir bağlılık. Yüreğinize dokunacak sarsıcı bir aşk.
Yıllardır kâbus görmediği ya da kendini öldürmediği gecelerin sayısı bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar azdı. Dipsiz bir uçuruma gözleri kapalı koşuyor bile olsa o, elinden tuttuğu sürece düşmemeyi başarabileceğine, umutsuzluğuna inat inanmak istiyordu ve ısrarla kaçınıyordu cevapları zorunlu sorulardan. Çünkü kaçmak ya da görmezden gelmek daha kolaydı canını yakan gerçeklerden. Birer buzdağı misali yükselmedikçe önünde, mucizeler diyarının dingin okyanusunda ilerlemek çekiciydi.
“Elimi, bıraksa devasa bir uçuruma düşecekmiş gibi sıkıca tutuyordu sevgili. Oysa uçurum bendim. Keşke bunu anlayabilseydi, keşke benimle olmanın sonsuz ve karanlık bir boşluğa düşmekten farksız olduğunu anlatabilseydim. “Yavaş ol kalbim” diye fısıldadım göğsümde çırpınan savaşçıya. Bırakmak istedikçe daha sıkı tutunuyordu ruhum umuduna. O benim güneşimdi ne yaparsam yapayım yörüngesinden çıkamazdım. İşte böyle bir mutluluktu benimki. Yolun sonunda gemimi parçalara ayıracak buzdağlarına, kör bir aşkın rotasıyla yol almaktı ve ne kadar uzağa kaçarsam kaçayım gerçek beni yakalayacaktı biliyordum.
Gözlerinde cenneti görmüştüm ve cennet bana sonsuza dek yasaktı…”