“bugün annem öldü. belki de dün bilmiyorum.”(s.11) cümlesiyle başlar kitabımız. İlk cümleyle düşündürür, soru işaretleri oluşturur kafamızda. Gerçekten bilmiyordur, dümdüz şekilde kafamızda herhangi bir soru oluşmasına gerek olmadan bilmiyordur. Böylece başlar kısa ama bir o kadar vurucu olaylar dizisi. Onun gibi düşünmeyen insanlar tarafından yabancılaştırılır Meursault tıpkı Roquentin, tıpkı Bay C gibi. Çalışma masasındaki güneşten kanatları parlayan sivrisineği varolma zahmetinden kurtarmak için öldüren Roquentin gibi Mersault da gözüne güneş girdiği için yapmıştır. başka hiç ama hiçbir nedeni yoktur. Bay C de sustu, konuşmak gereksizdi, biliyordu, anlamazlardı, demişti. Meursault da sustu. Bu 3 karakteri öylesine birçok yönden birbirine bağlayabilirsiniz ki sonucunda hangisi daha başarılı, daha karizmatik, daha adam anlamazsınız. Albert Camus her zaman varoluşçu olmadığını vurgular ama bu Meursault ve Roquentini birbirinden ayırmaz diyebiliriz. Evet Camus varoluşçu değildir, o çok daha başka şeydir. Onu da bu kadar güzel yapan bu bambaşka oluşudur. Dilinin basitliği, akışı, duruluğu, temizliği, donukluğu o kadar dozundadır ki tekrar tekrar okumak istersiniz Meursault’un sona gidişini. “bazı şeyler bugün ya da yarın olabilir, daha sonra da olabilir ama bu yine de olacak bir şey ise fark etmez.” dediği bir paragraf vardır. Dupduru bakış açısı ile kendini hazırlamıştır. İçimizde oluşan her duyguyu tel tel ayırır ve inceler. Aşmıştır kavramları, düşünceleri, fikirleri, hisleri Camus. Amacım “yabancı” kitabını anlatmaktı ama birinden bahsederken diğer iki muhteşem adamdan bahsetmeden geçemiyorum onu anladım. Bu hayatta 3 adam vardır ki söyledikleri herhangi bir cümle de “neden?” sorusunu sormak gereksizdir. Neden okumak, neden sorgulamak, neden analiz yapmak, neden beğenmemek, neden anlamamak, neden sorgulamak. Meursault, Antoine Roquentin, Bay C Şudur aslında: önünde saygıyla eğilin.
bir arkadaşım sordu, "bu kitabı herkese önerir misin?" diye. düşündüm ve "herkese öneremem" dedim. çünkü bu kitap öyle herkesin anlayabileceği, seveceği bir kitap olamaz. Derin bir kitap. o yavaşlıktaki derinlik, o durgun suya ki düzen. kitabın akışı inanılmaz yavaş ama konusu eşsiz. ne güzel bir hayal gücü, ne güzel bir anlatış, ne güzel karakter tespiti. okurken "anarşi-anarşist" kavramının gerçek anlamını anlıyorsunuz. Urras, Anarres, Hain, Arz. 4 farklı dünya, 4 farklı düzen. bambaşka hayatlar, hayatlardaki dünyalar, dünyalardaki hayatlar. Cennet olan Urras mı, çöl olan Anarres mi? Shevek ise hayran olası bir deha. İçine serpiştirilmiş "Odo" cümleleri ise çok derin. Pelki Anarres bir ütopya mı distopya mı? çölleri olan, tüm yanlışları ve doğrularıyla varolan bir dünya ve düzeni. "Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir." Anarres ütopya değil ama Mülksüzler bir ütopyadır. r arkadaşım sordu, "bu kitabı herkese önerir misin?" diye.düşündüm ve "herkese öneremem" dedim. çünkü bu kitap öyle herkesin anlayabileceği, seveceği bir kitap değil. Derin bir kitap. kitabın akışı inanılmaz yavaş ama konusu eşsiz. ne güzel bir hayal gücü, ne güzel bir anlatış, ne güzel karakter tespiti. okurken "anarşi-anarşist" kavramının gerçek anlamını anlıyorsunuz. Urras, Anarres, Hain, Arz. 4 farklı dünya, 4 farklı düzen. bambaşka hayatlar, hayatlardaki dünyalar, dünyalardaki hayatlar. Cennet olan Urras mı, çöl olan Anarres mi? Shevek ise hayran olası bir deha. İçine serpiştirilmiş "Odo" cümleleri ise çok derin. Pelki Anarres bir ütopya mı distopya mı diye soruyoruz? çölleri olan, tüm yanlışları ve doğrularıyla varolan bir dünya ve düzeni. Anarres ütopya değil ama Mülksüzler bir ütopyadır. "Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir." Mülksüzler Mülksüzler