Kitaplarını zaten sevdiğim bi yazar olan Zülfü Livaneli'nin başka bir anlatım türünü göreceksiniz. Çok çeşnili bir yemek gibi tat veren kimi birbiri ile bağlantılı kitapta birbirinden farklı bir sürü hikaye... Kimi hikayeler yüreğinize dokunuyor kimi sinirlendiriyor kimi gülümsetiyor ama hepsinin ortak noktası kahramanlarının gerçekçi olması. Eski Bizans kalıntıları üzerine inşa edilen Konstantiniyye Oteli'ne bağlı herkesin hikayesinde siyasi, duygusal,kültürel gerçeklerden ancak bu kadar güzel bir edebiyat çıkarılabilirdi.
İlk Thomas Hardy romanım ve kesinlikle sonuncusu olmayacak.Konu aşk aslında. Üstelik o dönemdeki aşk. 1800'lü yıllardayız. Kadın erkek ilişkileri,toplumun kadına bakış açısı... Normal şartlar altında basit bir aşk hikayesi diyebilirsiniz ancak işleniş tarzı ve acaba bir sonraki sayfada ne olacak sorusu bu kalın kitabı size okutturuyor , uzun bir süre Tess hakkında düşünmenize sebep oluyor.Hatta sonlara doğru Tess'in uğradığı haksızlıklar baş ağrılarına sebep olabiliyor. Martı Yayınlarından okuduğum kitabın çevirisinde sorunlar var.Yine de bu kitaptan kopmanıza engel değil.
Ne kadar önyargılı olduğumu anladım kitap için. İlk okuduğumda yarım bıraktım ikinci kez okuduğumda zorlama okudum ama üçüncü kez okuduğumda elimden bırakmak istemedim. Değişik bir üslubu var. Bilinen distopik kitaplardan farklı. Tasvir unsurları o kadar fazla ki kıyafetleri,tiplemeleri,mekanları kafanızda oluşturabiliyorsunuz. İşin acı yanı ise günümüzde belki rahibe kıyafeti olmasa da kadınların ne giyileceğine hala karışılması,onların tıpkı hikayedeki gibi kürtaj hakkının elinden alınması ya da bunu tartışma haline getirmeleri,kadınların birikim sahibi olmasına gösterilen tepkiler...Kısaca bugünün ataerkil tepkilerinin distopik romanda erkek faşizmi halinde anlatılmasıdır. Bundan sonrası içerik hakkında bilgi içerir: Amerikanın (özellikle Trump yönetimi akla geliyor) falanca zamanında geçen hikayede insanların neden olduğu çevre felaketleri nedeniyle doğurganlık önemli ölçüde azalmıştır. ABD ise nüfusu arttırmak için önlemler almıştır. Seçilmiş kadınları damızlık olarak kullanmak gibi.Devlet İncil'e göre yönetilmektedir ve bu aşırı dinci ortamda İncil yine Karanlık Çağ'daki gibi birilerinin tekelindedir. Bir ismi yok bu kadınların. Hangi rütbelinin evine gönderildiyse onun ismi ile anılıyor. Tabi tek suçlu erkekler mi? Tabi ki hayır. Hep söylemişimdir. Eğer Feminizm başarıya ulaşmamışsa bu hatanın büyük payı yine kadına aittir çünkü erkeği yetiştiren de yine kadındır. Kitapta sistem yanlısı kadınlar da var. Görevlerinin sadece üremek,erkeğe hizmet etmek,sistemin işleyişini sağlamak olduğunu düşünen. (Günümüzde de yok mu?) Dizisi varmış bu arada izlemeyi düşünmüyorum. Fragmanı bile yeterince sinir bozarken tüm seriyi izlemeye dayanabilir miyim bilmiyorum.
Anti-Komunizm üzerine içerik taşıması nedeniyle bir dönemin yasaklı kitabıdır. Şarik isimli bi sokak köpeğine ayyaş bi ''işçi''nin hipofiz ve sinir sisteminin nakledilmesinden sonra mahlukun durumunu anlatır. Köpek halinde zaten tekmelenir,aç kalırken insan olduktan sonra da ezilmeye,aşağılanmaya devam eder hatta verilen adab-ı muaşeret de işe yaramaz çünkü özünde işçidir bu mahluk. Üstelik sistemin bi anda değiştirildiği bir ülkenin işçisidir bu yüzden de rejimin özünü anlayamayacak kadar cahil ve yetersizdir. Bu arada filmi de varmış. Yine de benim gibi kitabın yeri başka diyorsanız akıcı bir kitaptır,tavsiye ederim. Belki de Orwell'in Hayvan Çiftliğinden sonra okuduğum en iyi Anti-Komunizm romanıdır.
Bir uzay efsanesi'nin kökeni Sentinel isimli A. Clarke hikayesinden gelir. Eser 4 cilttir. 2001-2010-2061-3001. Hikaye karadelik yapısında bir taşın belirmesiyle bilinç kazanan primat atalarımız ile başlar. 2001 yılına gelindiğinde ise Ay'ın yüzeyinden gelen garip bir sinyal sayesinde benzer taş bulunmuştur. Taşın sinyalleri Jüpiter'e gitmekte bu yüzden de bir keşif ekibi Jüpiter'e yollanır. Ekip içerisindeki David Bowman'ın başından geçenler harika bir anlatımla aktarılır. Bazen gereksiz denecek detaylara girilmiş olsa da harika bir bilim kurgudur.