Küreselleşmenin insan psikolojisi üzerindeki yan etkileri anlatılırken yabancı sözcüklerle kitabı boğmanın ne anlamı var ki? Aynı mevzu tekrar tekrar anlatılmış az çok sosyoloji ve/veya psikoloji hakkında bilgisi olan kişiye bir şey katmayacaktır.Okurken sıkılabilir bir an önce bitmesini bekleyebilirsiniz.
Kem küm etmeden direkt olaya giriş yapan,harika tasvirleri olan,akıcı bir kitaptır.Yeri gelir kahrama karşı empati duyar acıma hisleriniz kabarırken yeri gelir bizzat kahramanın kendisi oluverirsiniz. ''Hayatının ilk dönemlerinde yıkıcı iki badire atlatan Jonathan Noel’in tek arzusu, hayatının geri kalanını olaysız geçirip zamanı geldiğinde huzur içinde hayata gözlerini yummaktır. İkinci dünya savaşı sırasında önce annesi sonra da babası toplama kampına götürülür. Henüz çocuk yaşta yetim kalan Jonathan, amcası tarafından yetiştirilir. Gençlik yıllarında evlenmeye karar verir. Fakat evlendiği kadın bir başkasından hamiledir. Evliliğinin ilk aylarında kadın onu terk eder. Yaşadığı olaylar Jonathan’ı çok etkilemiştir. O kadar ki artık hiç kimseyle bir ilişkisi olsun istemez. Paris’te tek odalı bir evde, her türlü ilişkiden uzak ve kendisine göre güvenli bir hayat kurmuştur artık. Bir bankanın güvenlik görevlisi olarak çalışmaktadır. Kirasını düzenli olarak ödediği odasının tapusunu yakın zamanda alacaktır. Hayatının her gününü planına göre geçiren Jonathan tapusunu aldıktan sonra görevini tamamlamış sayacaktır. Bundan böyle geriye, olaysız geçen hayatının son günlerini beklemek kalacaktır.'' Bu tür bir adamın birgün bir güvercin görerek nasıl da tekdüze yaşamından sıyrılışını hayatını sorgulayışını ve yaşadığı anksiyeteyi anlatır. Özellikle bir dilenci ile kendini karşılaştırdığı iç çatışmaları dikkatle okunmalıdır.
Bu bir savaş kitabıdır. Savaşın ne kadar gereksiz,anlamsız ve birilerinin sadece iki dudağının arasında olduğunu,o kişiler için ise bir anlamınız olmadığını karakterler aracılığıyla anlayabileceğiniz bir kitaptır. Alman askerlerinin Fransa'ya karşı savaşını konu edinir.O kadar tiyatral bir anlatıma sahiptir ki parçalanmış cesetleri,ortaya dökülen bağırsakları,kesilen bacakları sanki yaşamış gibi okuyabilirsiniz. Nazilerin de meydanda yaktığı yasaklı kitaplarındandır. Zaten sonrasında yazar Almanya'yı terk etmiş Amerika'ya yerleşmiştir.Naziler Remarque'yi öldürmek amacıyla arasalar da bulamazlar onun yerine ablasını öldürürler. Savaş konusunda -özellikle ne kadar anlamsız olduğu konusunda- altı çizilesi ve yeniden okunulası cümleler barındırır. ''On sekiz yaşımızda dünyayı ve hayatı sevmeye başlamıştık. Sonra da aynı şeylere ateş etmek zorunda kaldık. Patlayan ilk obüsler, kalbimize rastladı.'' Zaten kitabın ilk cümleleri size kısa bir özet sunuyor.''Bu kitap ne bir şikayet ne de bir itiraftır. Sadece savaşla yok edilmiş bir nesilden söz etmek istemektedir... O insanlar bombalardan ve mermilerden kurtulmuş olsalar da!'' Sadece cepheyi,yanınızdan geçip giden kurşunları ,cephede çekilen gıda sıkıntısını ve hayatta kalma çabasını anlatmaz,böyle yoğun bir bombardımandan sonra evine izin alıp ailesini ziyaret edebilen şanslı askerlerin hayatından kesitler sunar veya daha 18 yaşında cepheye gönderilen çocukların aşka bakış açısını gözler önüne serer. “Gencim, yirmi yaşındayım. Ama hayatta umutsuzluktan, ölümden korkudan ve acı uçuruma sürükleyen anlamsız bir dıştanlığın kösteklenmesinden başka bir şey tanımıyorum. Milletlerin birbirlerine zorla düşman edildiğini ve hiç ses çıkarmadan, hiçbir şey bilemeden budala, uysal ve bönce birbirlerini öldürdüklerini görüyorum. Dünyanın en zeki beyinlerinin, bütün bunları daha ustaca ve daha devamlı yapmak için yeni silahlar ve yeni laflar bulduklarını görüyorum.”
Görmedim ki aşk doğu edebiyatında anlatıldığı gibi derin ve düşündürücü olsun.Bir kadına olan aşk bu kadar mı güzel anlatılır? Çaresizlik bu kadar mı empati kurdurularak anlatılır?Tabi sadece çaresizlik değil afyon aşkı o kadar ilginç anlatılmış ki 'denesek mi yahu' dedirtebilir. Kitabı çok iyi takip etmeniz gerekiyor bir anda hayal ve gerçeklikler arasında atlamalar yapabiliyor. Kısa bir kitap olduğuna aldanmayın içerisinde derin duygular ve olaylar barındıran bir romandır. Zaten kısacık olmasına rağmen altı çizilesi cümleleri fazlaca barındıran başyapıttır. Tiyatral anlatıma sahiptir.Kesinlikle okunması gereklidir.
Diğer yayınevlerini bilmiyorum ama Kırmızı Kedi Yayınevinin bastığı kitabı okumak zor oluyor. Konuşma çizgilerinin olmadığı paragraflarda kim ne diyor hangisi konuşuyor anlamak gerçekten zor. Konusu ilginç.İlk bölüm; birgün bir ülkede artık kimsenin ölmeyişi ile başlıyor.Bu durumda sigorta şirketlerinden,cenaze levazımatçılarına dek verilen tepkileri görüyoruz. Yalnız yaşlanmak var,kaza da geçirebilirsiniz ama ölemezsiniz. Bitkisel hayatta yaşayabilirsiniz.Maphia kısmına hiç girmiyorum. Diğer kısımda ölüm karar değiştiriyor ve can alma eylemi yeniden başlıyor ama kişiler ölmeden önce eflatun bir zarf ile haberdar edilecekler. Üçüncü kısımda ise ölüm bir kadın kılığına giriyor ve bir türlü teslim edemediği etse de bir şekilde geri gelen eflatun bir mektubu sahibine ulaştırmak için kadın cazibesini kullanıyor. Eh başladığı gibi de bitiyor kitap zaten.