Birçok öykü okumama rağmen "Sanki şu öykü az daha uzun olabilirdi." veya "Öykü anlatmak istediği şeyi eksik anlatmış." dediğim çok olmuştur. Bu durum Sarı Sıcak'a kadar böyle gitti. Yazar 22 öykü yazmış ve hiçbirinde yukarıda yakındığım durumlarla karşılaşmadım. Hepsi doyurucuydu. Bazı öyküler şaşırtıcı olurken, bazılarının sonu belli olsa da kurguları çok güzeldi. Daha da güzeli 1 öykü bile sıkıcı değildi. Önümde okunulması gereken çok Yaşar Kemal kitabı var ve yakın zamanda yazarın güzel kalemiyle yeni bir serüvene çıkmak için sabırsızlanıyorum.
Benim için feci derecede kötü bir kitaptı. 1)Epsilon sağ olsun serinin en sonuncu kitabından başlamış. Seriye en başından başlasalardı belki yazara biraz daha ılımlı yaklaşabilirdim. Serinin 10 kitap olduğu düşünülürse, yazardan kitap çıkma hızında hepimiz neler olacağını biliyoruz. 2)Bir tarihi aşk romanı için çok fazla karakter içeriyor. 3)Boş konuşmalar bolca mevcut. Ana hikayeden alakasız birçok durum yaşanıyor. 4)Sidroc sert değil, yılışığın teki. Sanki bebeğini kaybetmemiş ve Drifa ile sorunlar yaşamamış. Aklı fikri yiyişmekte. 5)Drifa'nın saflığı ve sert durma çabaları fazla sinir bozucu. Anca 150 sayfa dayanabildim. Kesinlikle tavsiye etmiyorum.
Adı gibi bitmeyen bir kitaptı :D Sebebi tamamen yanlış zamanda okumaktan kaynaklı. Yaz sıcaklığı+Reading slump = Kitabın %50'sini 1 haftada okumak Arkadaşımla kitap hakkında yaşadığım sorunu anlattıktan sonra diğer %50 çabucak geldi ve 3-4 saate yakın bitti. Evet, oldukça değişik bir okuma şekli :D "Hayatımı oldukça boş yaşadım, artık bir şeye faydam dokunsun istiyorum. Yaşadığımı hissedeyim." diyen bir çok karakter okudum ve izledim. Fakat bu hissi yaşatmaktan çok uzaklardı. Hikayeye nasıl giriş yapmışlarsa aynı doğrultuda ilerlerler. Fakat bu hikayedeki ana kahramanımız Jim öyle değildi. Hiçbir zaman zorluklardan kaçmadı, yeri geldi mi kurtarıcı oldu, inandığı fikirleri sonuna kadar savundu. Diğer favori karakterim ise Doktordu. Olanları anlamasa da kendince fikir üreten ama bu fikirleri de farklı açılarla ele alan; yani "Ben böyle düşünmemiştim." dedirten düşüncelere sahipti. Bütün karakterlerin anlatımı çok başarılıydı fakat Jim ve Doktor benim için ayrı yerlerde olacak her zaman. Kitap işçiler arasındaki dayanışma ile bize sosyal ideoloji olarak ters olan bir akımı farklı yönleriyle anlatan bir eser. Daha iyi özümsemek için mutlaka 2. kez okuyacağım.
Yazar "Milyoner"i 2. defa yazmış. Tek fark Grechen arzularını göstermekten hiç çekinmiyor (Hatta normalde romantik kitaplarda göremeyeceğiniz kadar cüretkar bir yapıya sahip) Hunter ise Logan'ın daha çekingen versiyonu. Kitabın sonunda 3. kitapla ilgili ön okuma mevcut. Merak ettiğim için okuyacağım fakat Audrey'in eşleştiği kişi en merak etmediğim milyoner çıktı -_-
Her şeyi satın alabileceğini düşünen benmerkezci zengin adam ile hayat mücadelesi veren fakat biraz daha zeki ve kültürlü bir kadının hikayesi. Kısacası Klasik beyaz dizi kitap kurgusunun +18 versiyonu olan bir kitaptı.
En azından artık seri sıralaması konusundan sıkıntı yaşamıyorlar diyordum; fakat biz historical okuyucuları kendilerinden iyice soğutmak istiyor olmalılar ki bu huylarına geri dönmüşler. İnanın bana %50'si tam anlamıyla işkenceydi. Konuşmanın az, iç sesin fazla olduğu kitapları sevmem ama buna bir de aşırı uzun cümleleri eklersek neden düşük puan verdiğimi anlarsınız. Ha, %50'lik kısımda sorunun kimden kaynaklandığını hemen bulmaları güzeldi. Bir de onun için sonuna kadar bekleseydim iyice bunalırdım. Gelelim diğer %50'ye. Çiftimiz evlendikten sonra da saçma hareketlerine devam ediyor ancak o kısımlar ilkinden biraz daha iyiydi. O da az da olsa aile ilişkilerine değindiği içindi. Baş karakterleri de pek anlayamadım. Bir yandan çok katı ve soğuklar, öbür yandan minnoşa dönüşüyorlar. Özellikle Celia'nın annesini çok sevdiği aristokrasi topluluğundan bizzat ben soyutlamak istedim. Sanırım Epsilon historicalde bile Wattpad diline uygun hangi kitap var, onu çevirip okuyucuya sunalım demiş. Zira çıkardıkları 4 historical de (evet, buna Julia Quinn'in son kitabını da dahil ediyorum) aynı tarza sahipti.
Çok uzun bir aradan sonra ilk kez bir kitap yorumunu blogtan önce Vikitap'a yazıyorum. Son 1 aydır ne düzgünce kitap okuyabiliyorum ne de bloga bir şeyler yazmak istiyorum. "Yok, böyle boş durmakla olmayacak, kendine gel" diyerek sonunda bilgisayar başına oturdum :D Size bir soru sormak istiyorum. Kişi kitapta sevdiği türü bulursa ne olur? O türle alakalı daha fazla kitap okumak ister. Benim gibi bir historicalsever için durum nasıl? Rahatlıkla söyleyebilirim ki bu sene en kötü zamanı geçiriyorum. Bu sene bütün yayınevlerinin çıkardıkları historicalleri toplasak anca 10 tanedir. Bunların da anca 2 tanesi (Brenda ve Hoyt) gerçekten beğendiğim kitaplardı. İyice unutulduk iyi mi : '( Hal böyle olunca önceden çıkmış kötü veya vasat üstü historicallere yönelmek zorunda kaldım. Normalde okumayı aklımdan dahi geçirmediğim Tutkunun Dansı'nı okuma sebebim işte bu. Okuduğum historicaller arasında en olaysız ve sakin ilerleyen bir kurgusu vardı. Karakterleri de genel olarak sevdim. Fakat dedikleri gibi yazar bir durumu anlattıkça anlatmış. Aynı durumu farklı kelimelerle anlattığı bir sürü kısım vardı. Ve diğer kitaplarında da aynı durum geçerliymiş. Yukarıda da yazdığım üzere kendisini historical eksikliğinden okudum. Bir daha okursam aynı sebeple okurum. Ağustos bitmek üzere, Epsilon şu ana kadar kaliteli bir historical çıkarmadıysa sonrasını beklemek boşa. Onlar, kendilerini sayılı bir yayınevi haline getiren ve şu andaki durumlarına rağmen hala bir umut eskiye dönerler diye düşünen okuyucuları yerine; popüler olan ne varsa onu okuyan, yayınevini bir süre sonra terk edeceği belli olan ve çoğunluğu 6-15 yaş arası olan kişiler için kitap basmayı tercih ettiler.