Isaac Asimov her seferinde sınırlarımı zorluyor, ufkun taa ötesine uzanıyor. Onun zihnine girip evrenin sınırsızlığını keşfetmek, Dünyamızdan ayrılıp yıldızlararasında ışıkötesi uçuşlar yapmak, yaşanabilecek daha başka gezegenler aramak harika bir şey. Hakkında ne söylesem, ne yazsam az gelecek bir Asimov klasiği daha. Her defasında beynimi yakan, gözlerimde bir parlamayla beni olduğum yere mıhlayan bir yazar. Çok büyük, çok değerli.
Cesur Yeni Dünya bir kara ütopya gibi görülse de hatta kara dörtlemenin bir parçası olarak kabul edilse de diğer distopyalar kadar korkunç bir geleceği öngörmüyor. Tüm insanların mutlu olduğu, acı çekmediği, istediğini elde edebildiği bir dünya ne kadar kötü olabilirdi ? Fakat bu mutluluk için bir fedakarlık yapılması gerekliydi, mutluluk için istikrar için düzen için bir şeylerden vazgeçilmeliydi. Tarih gibi mesela, şiir gibi, anne-baba gibi, aşk gibi. Aldous Huxley bu düzeni oluşturmak için insanları seri üretime sokmuş ve farklı sınıfsal kategorilere ayırmış. Alfalar, Betalar, Epsilonlar vs. Hepsinin şartlandırılması kendilerini, ait oldukları sınıfı ve yaptıkları işi sevecekleri şekilde. Bu kısım çok iyiydi. Yapmak zorunda olduğumuz şeyleri sevmezsek nasıl mutlu olabilirdik ? Öyleyse onları sevmeye şartlandırıldık. Toplumsal düzeni sağlamak için bundan daha iyi bir çözüm düşünülemezdi. Fakat bu mutluluk ve huzur için bireyler tek tek öldürülüyor, fiziksel anlamda değil ama bireysellik, özgür irade, farklılık olmazsa insandan nasıl bahsedebiliriz. Toplumsal düzeni kurmak için bireysellikten vazgeçmek. Temeli iyi bir düşünceye dayanan bir distopya bence bu, savaş yok, acı yok, açlık, sefalet yok. Dünyanın şu anda acısını çektiği hiçbir şey yok. Ama bunun için insandan vazgeçmek, güzel olan her şeyden vazgeçmek. Bu alınması zor bir karar olurdu. Kitap boyunca da kendimi bunu sorgularken buldum. Açlıktan ölen çocuklar olmayacak ama özgür düşünce de olmayacak. Bu kabul edilebilir miydi ? Kitabımızın kahramanı Vahşi bunu kabul edemedi. O Tanrıyı, şiiri, özgürlüğü istedi ama bu aynı zamanda mutsuzluk da demekti. Nitekim tamamen yabancısı olduğu bu düzeni benimseyemedi. Günümüzde de böyle bir düzen kesinlikle kabul edilemez. Fakat kitabın yazıldığı tarih göz önüne alındığında, Sanayi Devriminin de etkisiyle, Aldous Huxley böyle bir toplum yapısını hayal edebilmiş. Ben her zaman distopyalarda yaratılan yapının eserin yazıldığı dönemden temel aldığını düşünürüm. O yüzden distopyalar imkansız olmaktan çok gerçekleşme imkanı olan eserlerdir gözümde. Çünkü zaten temeli atılmıştır.
Kuşkusuz Jorge Louis Borges önemli bir yazar ama ben bu kitaptaki hikayeleri pek sevemedim, farklı tatta çok değişik öyküler var ama o "tat" bana uymadı.
Albert Camus 20.yüzyılın ses getirmiş düşünürlerinden biri. Eserlerinde varoluşçuluk ve absürdizmden izler görülür ancak Camus'nun kişiliği kendine böyle etiketler yapıştırılmasına izin vermez. Yabancı benim Camus'dan okuduğum ilk kitap. Daha önce bu derece karamsar ve gereksiz bir kitap okumadım. Evet gereksiz diyorum çünkü kitabın bana tek düşündürdüğü anlamın, toplumun, duyguların gereksizliğiydi. Kitabın başarısını buradan anlayabilirsiniz. Mersault'ya göre bir durumun diğer bir durumdan neden bir farkı olsun ? Her şey saçma değil mi ? Tanrı yok. Makineleşmiş bir dünyada biz de makineden ibaretiz. Hayat yaşamaya değmeyecek kadar anlamsız. Bir şeyi yapıyorum çünkü neden yapmayayım ? Ya da bir şeyi yapmıyorum çünkü neden yapayım ? Bahsetmek istediğim bir diğer konu ise Nikos Kazancakis'in Zorba'sıyla olan kıyası. Ben Zorba'yı daha önce okuduğum ve çok beğendiğim için Yabancı'yı elime aldığımda "hadi bakalım, Zorba'nın elinden ödülü alabilecek kadar iyi misin görelim" havasındaydım. Nitekim Zorba ne kadar canlı, umut dolu, sayfalarından hayat sızan bir kitapsa Yabancı da o kadar karamsar, anlamsız, sayfalarından hayatın saçmalığı sızan bir kitaptı. İkisi de harikulade kitaplar. Ama ben Zorba'yı daha çok sevdim belki de hayatın o kadar da anlamız olduğunu düşünmediğim için. Albert Camus düşüncelerine bir kulak verilecek, anlamaya, okumaya değer bir yazar. Diğer kitaplarını okumayı ve bu adamın kafasında daha nelerin döndüğünü görmeyi dört gözle bekliyorum.