Haldun Taner’in üslubu, realist ve ironik tarzı edebi bir hazla okuyabileceğiniz öyküler çıkarıyor ortaya. Öykülerinin herhangi birinden daha fazla bahsetmek diğerlerine haksızlık olur diye düşünürken bir durum var ki; bu da ‘ Ayışığında ‘Çalışkur’ ’ adlı uzun öyküden bahsetmemi gerektiriyor. Bu öyküden sonra ‘Hikayenin Tepkileri’ adlı bölümde Taner’e bahsi geçen öykü ile ilgili gelen tepkileri; eleştiri ve mektupları okuyoruz. Bundan sonra gelen ‘Sonuç’ ve ‘Epilog’ bölümleriyse kahkahalarla okuduğum iki bölümdür. Bunlar; Taner’in gelen tepkiler sonucu ‘herkes’in eleştiri ve isteklerini göz önüne alarak hikayeyi yeniden düzenlediği(!) bölümlerdir. Sol sayfada hikayenin aslını sağ sayfada kalın puntolarla eklenmiş cümleleri, düzeltilmiş harfleri görüyoruz. Günümüz Türkiyesinin sansürcü zihniyetine de bir cevaptır adeta! 100 Temel Eserde olması memnun edicidir. Daha fazla kişi tarafından okunmasını dilerim.
Dönemi içinde değerlendirildiğinde çok değerli bir eser olduğu kabul edilebilir. Bugünün dünyasında da kendini hala okutabilmektedir elbet. Fakat o edebi doyumu bana yaşattığını söyleyemeyeceğim. 'Gurur ve Önyargı' demek özetliyor herhalde kitabı. Hatunun rahatsız edici önyargılı yapısında kendimi görüşümü ve bundan duyduğum hoşnutsuzluğu yadsıyamam. (Dikkat ! Kitabın içeriği ile ilgili bilgi içermektedir:)) Bir de Elizabeth'in (baş karakter hatun kişi) Darcy'nin maddi varlığına aşık olduğunu; gösterişin, paranın başını döndürdüğünü, bunların bizim 'aşk' diye adlandırdığımız histen daha ağır bastığını düşünen bir ben miyim merak ediyorum. Zira aşık olduğunu bu şekilde fark etmiştir. Bu durum beni itmiştir, son derece samimiyetsiz gelmiştir devamındaki aşkları. Peki beyfendinin servetinin kadının gözünü döndürüp , ona karşı bir şeyler hissetmesine yol açması - ya da bir anda zaten hissetmiş olduğunun farkına varması- durumu için, 'gerçekçi' diyebilir miyiz? Evet ! ! Ancak bu, durumun ne kadar itici olduğu gerçeğini de değiştirmez. - 'İtici' kelimesinden başka ne yazabilirim bilemedim.- Demem o ki; benim açımdan bir aşk romanı değildir. Zaten kitabın asıl isminin de aşkla alakası yoktur:)) Bence aşk romanı okuma arzusu olanlar okumasın, filmini (2005) izlesin , en azından biraz daha aşka yakın aktarılmış film.
Kitabı bitirdikten sonra Ataol Behramoğlu’nun yazmış olduğu önsöze döndüm; ilk cümlesinde yaşadığım anı tasvir ediyordu: ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u okuyup bitirdiğinizde içinizde bir burukluk ve onunla birlikte bir de bitmemişlik duygusu kalıyor.’ Hepimiz aynı/benzer şeyler hissediyoruz, düşünüyoruz ama hepimiz farklı şekillerde ifade ediyoruz bunları. Robert Jordan'ın (baş karakter) iç konuşmaları bana beni yaşatmıştır. Hemingway'in ustalığına ne denebilir? Bu romandan aldığım haz bir tık yükseltmiştir edebi çıtamı. Yine önsözde Behramoğlu şöyle demekte; ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor? (tüyler ürpertici acımasızlıkta) bir iç savaş romanı gibi, (solun inanılmaz parçalanmışlık ve çelişkilerini yansıtan) bir devrim romanı gibi, (şiirsel güzellikte betimleriyle) bir aşk romanı gibi, (akıcı kurgusuyla) bir serüven romanı ya da (yaşamın anlamını sorgulayan) felsefi bir roman gibi okunabilir.. Doğru olan öyle sanıyorum ki bütün bunların toplamıdır..’