İnsanı gizemli bir şekilde kendine çeken kitap.. Kocaman dünyaya küçücük bir iz bırakma çabası.. İçindeki çocuğun değerini bilenlere ufak bir armağan.. Esas olarak, sevdiğini kaybetmiş bir kadın. Zaman zaman da bir anne, bir evlat, bir arkadaş ve bir yabancı.. Müziğe ve kahveye tutkuyla bağlı. Seyahate çıkarken yanına hangi kitabı alması gerektiğini fazlasıyla düşünüyor. Dizilerdeki dedektif karakterlere kafayı takmış durumda. Gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi ve ölmüş kişileri hayalinde canlandırmayı seviyor. Yaşamdan hala umudunu kesmemiş.. Gözlemleri çok keskin, betimlemeleriyse bir o kadar narin.. Bazı cümlelerde ne demek istediğini bile anlamazken, sadece okumak ve kendini hayatın ondaki akışına kaptırmak istiyorsun. Onun gibi yaşamak, dünyayı onun gözleriyle görmek gibi şeyler düşüyor aklına.. Hayatı artık daha tutkulu, anlamsızlık içinde kaybolarak değil; yeni anlamlar bularak yaşaman gerektiğini düşünmeye başlıyorsun. Ve kitap hakkında eleştirel bir yazı ve daha fazlasını okumak isteyenler için: http://t24.com.tr/k24/yazi/gundeligin-duraklari,463
"Hakikatin ne kadarına dayanabilirsin?" Bu kitap zihnimde çok güçlü bir etki yarattı ve hem kendimi hem de insan ilişkilerini sorgulamama sebep oldu. Bir kere, insan ruhunun karanlık yönlerini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor ve kendini herkesten her şeyden soyutlayan bir adamın içinde bile yaşama tutunma arzusu olduğu mesajını veriyor. Diğerlerinden farklılaşmak isterken, kendini onlar gibi olmaktan alıkoyamıyor ünlü düşünür.. Nietzsche her ne kadar kişinin kendi doğrularını yalnızca kendisinin oluşturabileceğini söylese de; fikirleri ve vermek istediği mesajlar gerçekten etkileyici. İnsan düşünmeden edemiyor.. Dr. Breuer ve Nietzsche arasındaki diyaloglar o kadar gerçekçi ki; okurken insan kendini onların yanındaymış gibi hissediyor. Kitaba alışmak için hiçbir çaba göstermiyorsunuz, başladığınız andan itibaren sizi etkisi altına alıyor. Hem kurgu hem de anlaşılabilirlik açısından gayet başarılı. Bence herkes bu kitabı hayatının en az bir döneminde okumalı.
Roman, annesi öldükten sonra derin bir üzüntü yaşayan ve yeni hayatına alışmaya çalışan 40'lı yaşlarındaki Blanca'nın nekahet dönemini konu alıyor. Seçilen konu güzel. Ölen annesine içini dökmesi, onun ölümünden sonra hislerini bizlerle paylaşması da güzel fakat sanki birşeyler yine de eksik kalıyor. Kitabın sonuna geldiğinizde şaşırmıyorsunuz, bitmesin diyemiyorsunuz, değişik duygulara kapılıp hayatınızı farklı yönlerden ele almaya başlamıyorsunuz. Kesinlikle daha farklı bir son beklerdim. Özellikle aşkın, hayatın güzelliklerinin insanları nasıl iyileştirdiğine dair.. Yaşadığı zorluklarla birlikte, bunların üstesinden nasıl geldiğini de görmek isterdim. Kitap ilk kısımlarında anlam karmaşaları yaşatıyor. Bazı cümleler de gereğinden fazla uzun. Tabi, aynı zamanda kitapta bizlere birer öğüt niteliğinde olan hakikatli gözlemler ve yorumlar da mevcut. Fakat vurgunun hikayenin kendisinde olmasından dolayı, anlatılanların içinde kaybolup gidiyorlar. Okuduğum için pişman değilim ama yine de bu kitabı boş vakitleri değerlendirmek için okunabilecek kitaplardan biri olarak görüyorum.