Okuduğum ilk Barış Bıçakçı kitabı.Yazı dilini çok da beğendiğimi söyleyemem.Fazlasıyla düz ve yalın geldi. Bu nedenle de kitap adı gibi yüreğimdeki en kısa mesafeye kadar ulaşabildi... Bir de çocukluk anılarını anlatmış ancak biraz buruk anılar. Çocukluk dendi mi hep neşeli şeyler olsun ister bu çocuk gönlüm...
Kısacık olmasına rağmen çok dokunaklı bir romandı. Kitap okumaktan ziyade tiyatro izliyormuşum havası yarattı bende. Kitapta, çok içimi burkan satırları paylaşmak istiyorum sizinle... Albay kahve tenekesinin tepesini kaldırdı ve yalnızca küçük bir kaşık kahve kalmış olduğunu gördü. ....karısı....fincanı almak için doğruldu. "Ya sen?" "Ben içtim," diye yalan söyledi albay.
Kötü bir kitap kesinlikle değil! Hatta yazıldığı dönemi düşünürsek çok iyi bir kitap ve kurgu. Ancak o kadar çok yorum duymuş ve okumuştum ki beklentilerim çok yüksekti. Bu kitabın bendeki tek talihsizliği budur...
Şair ne kadar büyük olursa olsun, şiiri pek sevmediğimi hatırlatmış oldum kendime...
Aylarca kitaplığımda bekleyen ve okuduğum yorumlardan ötürü bir türlü başlamaya cesaret edemediğim bu kitabı okuduktan sonra neden bu kadar çok beklemişim pişmanlığını yaşadım. İkinci pişmanlığım da neden o kadar çabuk okuyup bitirdim. Baştan sona, üslubuyla, kurgusuyla, karakterleriyle haaa-rii-ka bir romandı. Karakterlerin her ikisini de çok beğendim, ikisinden de çok nefret ettim, ikisinde de çok acıdım, çok güldüm ve herkes gibi bir ben gördüm ikisinde de... Okuyun ve kararınızı verin. Hiçbir şey mi, her şey mi!! PS : Om yayınlarının kitap kapağı daha güzelmiş :))
Asla yazara haksızlık etmek istemem, lakin hiç tarzım olmayan bir kitaptı. Konusu neydi diye sorsanız inanın yorum bile yapamam. Okudum bitti ve aklımdan da uçup gitti kitap, neredeyse hiçbir iz bırakmadı altı çizili bir kaç satırdan başka... Kitaptaki en güzel bölüm de "yazar hakkında" bölümüydü :))