Bu kitabı yolculukta okunmaya başladım diyebilirim. Yazar yolda tanıdığı kişilerin hikayelerini anlatınca kitaptan etkilenip yanındaki yolcuya, "Hadi bana hikâyeni anlatsana" diyesi geliyor insanın. :D Yazarın yol arkadaşlarıyla konuşması sırasında düşünceleri, içsel konuşmaları o kadar doğaldı ki ben olsam bende böyle düşünürdüm dediğim pek çok yer oldu. Bu da kitabı daha akıcı hale getiriyor. Okuduğum ilk Buket Uzuner kitabı. Diğerlerini de büyük bir hevesle okuyacağım sanırım.
Kendi eğlencesi, rahat yaşamı, giydiği kıyafetlerinin modaya uygunluğu gibi ölçütlerle hayat tarzını belirlemiş bir kadının nasıl bir anda savaş suçlusu olarak idam edildiğini anlatan bir kitap. Aslında bu kitapta kadınların zaman ve mekan farkı olmaksızın her dönemde ezildiğine ve suistimal edildiğine şahit oluyoruz. Sonu acı olsa da istediği hayatı yaşamış olması bir nebze teselli olabilir. İşin en acı kısmı kitabın sonlarında savcının sözleri oldu: 'Elimizdeki deliller o kadar yetersizdi ki, bir kediyi bile mahkum etmemize yetmezdi.'
İstanbul'un tarihiyle ilgili verdiği bilgilerin yanısıra en yakınlarını kaybeden bir insanın içinde bulunduğu psikolojik durumu, çarpık yapılanma ve talan zihniyetinin getirmiş olduğu şehir yapılanmasını, kadim dostluklarda yaşanan duygusal gelgitleri de başarılı bir şekilde olay örgüsüne yerleştirmiş yazar. Biraz daha kısa olabilirdi, sanki fazla uzun olmuş kitap. Yine de güzeldi.
Farklı bir kitaptı. Kesin sonuç yok ama altı çizilecek pek çok cümlesi, üstünde oturup düşünülecek pek çok yorumu vardı. Kesinlikle okunması gereken bir kitap diyemem ama baktığınız açıya göre, dimağınızda farklı bir tat, zihninizde açılmış farklı pencerelerle bitiriyorsunuz kitabı.
Atlayarak okudum da öyle bitirebildim kitabı. Arka kapağı okuyunca 'Eyvah, şimdiye kadar okumayıp neler kaçırdım.' duygusuna kapıldığınız bu kitap, merak etmeyin okuyunca hiçbir şey kazandırmıyor. Buna harcayacağım vakti başka bir kitabı okuyarak değerlendirebilirdim, duygusuyla kapatıyorsunuz kitabı.
Sevdiği adama tutkuyla bağlı olan kadının iç dünyasını, en başından itibaren nasıl aşık olduğunu, neler yaşadığını anlatan mektubundan oluşan bir kitap Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu. Aslında burada roman kahramanının tutkusu dikkat çekiyor. Bence bununla beraber bu tutkuya neyin neden olduğu da değerlendirilmelidir. Babası olmayan, annesi tarafından sevgi görmeyen, sevgiye aç bir çocuğun hayal dünyasında büyüttüğü kişi sonunda vazgeçmeyecek şekilde sevdiği bir adam oluyor. Tek taraflı bir aşkta gidilebilecek son nokta nedir derseniz, bu kitap bu soruya verilecek güzel bir cevap oluyor. İyi okumalar..
İskender Pala'nın anlatımıyla oldukça güzel, etkileyici bir kitaptı. Kitabı bitirince kendinizi boşlukta hissediyorsunuz. 2.si de olsaydı da okusaydım dedirten nadir kitaplardan.