Pulitzer ve Nobel Edebiyat Ödüllü John Steinbeck’in başyapıtı sayılan – ki gerçekten de bir başyapıt – Fareler ve İnsanlar kitabını sonunda okudum. İncecik bir kitap, novella. Kitap ne kadar ince olsa da tesiri derin. Dostluk, sevgi, merhamet, yalnızlık, ırkçılık, sosyal eşitsizlik gibi birçok konuyu irdeleyen, zengin bir içeriği var kitabın. Kitap, fiziksel ve zihinsel olarak birbirinin tam tersi olan zeki George ile iri yarı, güçlü, saf, zeka geriliği olan Lenmie’nin dostluğunun, hayallerinin hikayesini anlatıyor. George ile Lennie’nin arasında ender rastlanılan çıkarsız bir dostluk var. Onları görenler arkadaşlıklarının samimiyetine inanmamakta, George’un Lennie’den nasıl bir çıkar sağladığını sorgulamakta. Çünkü insanlar saf, çıkar ilişkisine dayanmayan bir dostluğu görmeye alışkın değil. Ayrıca ikilinin gerçekleştirmeye çalıştırdığı bir hayali var. George, aslında hayallerinin gerçekleşmeyeceğini bile bile Lennie’yi mutlu etmek için ona hayallerini anlatır durur. Kitap karakterler konusunda çok renkli, birbirine zıt birçok karakter bir arada. Akıllı George ve onun tam tersi saf, zihinsel engelli Lennie ; kibirli, zengin, beyaz Curley, ezilen, fiziksel engelli zenci Crooks, adından hiç bahsedilmeyen, sıkıntılı bir tip olan Curley’in karısı diye hitap edilen kadın karakter…diye liste uzar. İlginçtir adı hiç söylenmeyen Curley’in karısı kitaptaki tek kadın karakterdir ve kitabın en kötü karakteridir. Yazar 1902’de doğmuş ve kitabını 1937’de yazmış. Dönemin siyasi, ekonomik, güncel sorunlarına değinmiş. Ama yıl olmuş 2020 hala aynı toplumsal ve insani meseleler çözüm beklemekte. Sosyal eşitsizlikler, insanların birbirine güvenememesi, çıkarsız dostluk ilişkileri, ırkçılık bunlardan bazıları. 1930’lu yıllarda zencilerin Amerika’da yaşadıklarına 2020’de yine Amerika’da yaşandığına şahit oluyoruz. Dönemin sorunları günümüz sorunları olarak karşımıza çıkmakta.
"En önemli günahım kuşkudur. Her şeyden kuşku ediyorum, içim kuşkularla dolu." Anna anlam yolunda tüm koşulları aşmış ve kabuğunu kırarak yeni bir duruma geçiş yapmış, hayatın anlamı olarak gördüğü aşka sıkı sıkıya sarılmıştır. Bulunduğu yeni duruma adaptasyon, yeni bir ortamın varlığı, çevresinde bulunan kişiler onun yeni durumunu sorgulamasına imkan vermemiştir. Ancak yalnızlaştıkça yanıldığını fark etmiş ve derin bir huzursuzluğa gömülmüş, aşkın düşündüğü gibi hayatın anlamı olmadığını anlamıştır. Nitekim bir anlam çökmesi yaşamış ve kaçınılmaz sona doğru ilerlemiştir. Anna için hayal kırıklığı Vronski’nin ona karşı davranışları yada karşılaştığı diğer problemler değildir. Onun asıl hayal kırıklığı hayatın anlamı olarak gördüğü aşka ilişkin görüşlerinde yanılmış olmasındadır. Nitekim Vronski’nin davranışlarında bir olağanüstülük olmamasına rağmen Anna’nın sürekli artan bir huzursuzluğu vardır. Diğer sorunlarıysa aşılamayacak konular değil Anna’nın huzursuzluğunu artıran, buhranını değiştiren ancak gerçekleşen hayal kırıklığının özüne dokunmayan konulardır.
“Uzun süre tasarlanmış bir intihar, diye düşündüm, umutsuzluğun birden ortaya çıkarttığı bir eylem değil." -Thomas Bernhard Hayat hikayesinde de görüldüğü üzere Tolstoy hayatı boyunca var olan doğruları kabul etmemiş, sürekli bir gerçek ve anlam arayışı içerisinde olmuştur. Bu arayış eserlerinde de açık olarak görülür. Savaş ve Barış’daki Piyer ile Anna Karenina’daki Levin bunun birer örneğidir. Yine Anna Karenina’nın Anna’sında da bir anlam arayışı, yerleşik olana açık olarak başkaldırı, kabuğuna kırma, varolanı aşma, değerlerin sorgulanması kitap boyunca işlenmektedir. Anna kitabın girişinde gördüğümüz üzere, sosyete hayatından bir kadındır ancak balolar ve çevresinde yer alan aristokratlar ona sıkıcı ve yapmacık gelmektedir. Evliliği tekdüzedir bir anlam taşımamaktadır. Anna sıkışmışlık içinde tekdüze, anlamsız bir hayat sürmektedir. Kendi tekdüzeliği ve monotonluğu içinde bu hayatın anlamsızlığının çok da farkında değildir. Bu hayatın anlamsızlığını aşabileceğini, bunun dışında bir hayat olduğunu düşünmemektedir. Anna da varlık farkındalığı ve bir anlam arayışı bulunmamaktadır. Vronski ile tanıştıktan sonra Anna bu zamana kadar yaşadığı hayatın anlamsızlığını fark eder. Vronski Anna için bir kıvılcım, anlama giden yol, kendi varlığını bir aşma, kabuğunu kırma girişimidir. Önemli olan burada Vronski değil, Anna’nın kendi varlığının ve hayatının anlamsızlığının farkına varmasıdır. Vronski yerine bir başkası olsa yada Anna hayatın anlamını aşk yerine başka bir unsur olarak görse de durum çok değişmeyecektir. Anna hayatının anlamsız olduğunu görmüştür ve kişilik olarak bu aşma girişiminin kaçınılmaz olduğu bir yapıdadır. Nitekim sosyete hayatındaki çoğu kişinin da Anna’ya benzer bir aile yapısı ve aşıkları bulunmaktadır. Ama hiçbirisi Anna gibi bir girişimde bulunmamıştır. Bu husus Anna’nın zeki, kültürlü, dürüst, iradeli bir karakter yapısında bulunmasından kaynaklanmaktadır.