Bu kitaba beni çeken neydi bilmiyorum ama bir şekilde başladım okumaya. Daha ilk sayfalardan alnladım güzel bir kitap okuyacağımı ve kitap bittiği zaman da asla hayal kırıklığına uğramadım. Hatta beklentilerimin bile üzerindeydi diyebilirim. Yazarın tarzı bildiğimiz diğer yazarlardan çok farklı değil. Kahramanların fiziksel özellikleri, kişilikleri, olay örgüleri... Ama okurken bunları düşünmüyorsunuz bile, hikaye alıp götürüyor sizi. Konunun işleyişi basitçe şu şekilde; İlk karşılaşmada birbirlerinden etkilenen iki genç insan ama kızımız bunu öyle hemen kabullenmez, inatçıdır çünkü. Flörtleşme, ilk öpücük derken, olaylar hızlanır ve bu kızımızın keçi inadı yüzünden bazı yanlış anlaşılmalar meydana gelir. Bu sefer de oğlan kıza yüz çevirir. İşte kızımız o zaman anlar bu genç adama aşık olduğunu ve pişman olur. Daha fazla anlatmayacağım, merak edin de okuyun diye. Ama şunu söyleyebilirim ki kitap her yönden çok iyi yazılmış. Hikaye sadece bu iki kişi etrafında dönmüyor, diğer kız kardeşleri ve kontun arkadaşları da geçiyor ki pek bir eğlenceli sahneler var.
İlk kitap bittiği gibi başladım bu kitaba da. Buzlar Prensesi Faith ile sonradan başına unvan ile birlikte kocaman bir miras kalan, Faith'in sorumsuz olarak gördüğü Gareth'in geçtiği, en az ilk kitaptaki kadar güzel bir hikaye okudum. Olaylar ilk kitaba göre biraz daha hızlı gelişiyor. Burada da yanlış anlaşılmalar var yine, kızımız biraz soğuk ve bazı şeyleri kabullenemiyor. Ablasından almış biraz inatçılık. Gareth ise ah, tam benlik bir eleman. Trevor'a göre daha katı, sert bir kişiliği var. Ama sevdiği kızın karşısında eriyor, bitiyor zavallı. Neyse ki çiftimizin mutlu sahneleri sayesinde çok fazla sinirlenmedim. Ama Faith'i de pek sevemedim orası ayrı.
Ne çok beğendim ne de beğenmedim. Ortasında bir şey işte... Ama karşılıklı diyaloglar süperdi diyebilirim. En çok o kısımlarda eğlendim zaten. Seriye devam etmeyi düşünür müyüm... mmm... hala emin değilim ama sırf harika kapak dizaynından dolayı tüm ephesusları alasım geliyor. :)