Alışılmadık, bambaşka karakterlerden oluşan bir rock grubu hayal edin... Ve bu rock grubunun peşine takılmış otuzlu yaşlarında psikolog bir kadın... Myrna... Gruba bayıldım... Herkes başka telden, komik, arsız küçük çocuklar gibiler... Seri tüm grup üyelerinin birer kitabı olmak üzere 5 kitaptan oluşacak. İlk kitap grubun belki de en efendi şahsiyeti, sevgililerini asla aldatmayan, tek eşli, buna rağmen bu kadınları hep grubun solisti çekici Sed'e kaptırıp, dağılan grubun baş gitarist ve bestecisi Brian Sinclair hakkında. Bakmayın böyle dediğime, söz konusu müzik oldu mu onun parmakları gitar üzerinde dans eder ve o kadar usta çalar ki parmaklarını gitar telleri üzerinde görmek imkansızdır. Harika 'riff'ler yazar. Hatta bu meşhur rifflerini ilham aldığı kadın Myrna'nın vücuduna yazar kitapta... Sahnede göz kaleminden asla vazgeçmeyen bu ustanın lakabı da Üstad Sinclair'dir. Bir konser sonrası otelde insan cinselliği profesörü Myrna'yla tanışır grup. Myrna bir anda tüm grubun sempatisini kazanır. Ama gözü Brian'dadır. Brian'la yakınlaşan kızımız onlardan ayrılmak istemez ve grubun 3 ay sürecek turnesinde 'hayran kız davranışları' üzerine bir çalışma yapmak üzere grubun peşine takılır... Sonra olaylar olaylar... :) Kitabın anlatımı çok güzel. Akıcı ve su gibi. O nedenle çok kolay okunuyor ve okurken insanın ağzında çikolata yemiş hissi bırakıyor. Lisede sadece rock müzik dinlemiş, ve hala 'sadece rock dinlerim' şeklinde olmasa da çoğunlukla rock müzik dinlemeye devam eden biri olarak bir rock grubunun arka planını okumak çok keyifliydi. Kitabın orijinal adı gibi tam bir 'Backstage Pass' oldu benim için :) P.S:vet, kitap çok uç nokta, rahatsız edecek sahneler içeriyor ancak bu konudaki bir çok eleştiriyi de malesef haksız buluyorum ben. Bu kitabın ana karakterleri bir "ROCK GRUBU". Buradan çıkarım yapamıyorsanız kapak üstünde bir çok uyarı mevcut. Okuma yazma bilmeyenler içinse kapak resmi yeterince açıklayıcı... O nedenle bunların farkında olup, kitabı alıp okuyup sonra bu sahneleri eleştirenleri anlamıyorum - tabi ki bir kitabın eleştirilmesine lafım yok ama ne dediğimi eminim ki anladınız- Bu konularda hassasiyetiniz varsa, lütfen kitap seçerken dikkatli olunuz... http://benherneysemo.blogspot.com/2013/08/gunahkarlar-turnede-tutkulu-notalar.html
"Ama çılgınca olan, yediğim, içtiğim veya çektiğim her şeyde, ilk defa yapıyormuşum gibi bir his oluyor. Tat alma duyum bir şey hatırlamıyor. Dokunma duyum da öyle. Birisi bana dokunduğunda..." derken Lucian, parmağının ucuyla yanağımı okşadı, "ben sana dokunduğumda tarifi olmayan şeyler hissediyorum. Sanki daha önce hiç kimseye dokunmamışım gibi." http://benherneysemo.blogspot.com/2013/12/lucian-isabel-abedi.html
Kristin Hannah konu olarak belli bir çerçevede yazar. Aile-Dram türünün başarılı bir temsilcisidir ve aile/dostluk ilişkilerini ele alır. Ancak bu güne kadar devam kitabı yazmayan yazar sevilen kitabı Ateşböceği Yolu'nun devamını getirdi. İlk kitapta ömür boyu dost olan (bana göre öyle olmasa da) Tully&Kate'in hikayesi anlatılıyordu. Kitap aslında Kate'i odak almış, onun hayatına daha fazla yer vermişti. Kate'in perspektifindendi daha çok olaylar. Onun yaşadıklarına, hayatının gidişatına daha fazla şahit olduk. Bu kitapta ise daha çok öncesinde onun tarafından bakamadığımız Tully'i ele aldık."Tully ve Kate. Neredeyse 30 yıldır birbirlerinin en iyi arkadaşlarıydı ve Tully olmasa Johnny hayatının aşkını bulamayacaktı." Ateşböceği Yolu'nda akılda kalan çokça soru işareti vardı. Yazarın devam kitabı yazma ihtiyacını, okurken daha iyi anladım. İlk kitapta Tully'nin tarafında kalan boşluklar doldurulmuştu. -Gerçi ben yine sinir oluyorum kendisine o ayrı - Ben kitap boyu da bu yarım kalanları toplamaya odaklandım. Marah'ın peşinde sürüklenmek ilgi çekiciydi... Yine gençliğin dönemsel idollerine göz attık... Ve daha bir sürü şeye. Ve ilk kitabın belki de en merak ettiğim yarımlığı, Tully'nin annesi Cloud'ın hikayesi... http://benherneysemo.blogspot.com/2013/12/atesboceginin-sarks-kristin-hannah.html
Kitap, Tully ve Kate’in neredeyse yarım asrı deviren arkadaşlığını konu alıyor. Kate ailesiyle sıradan bir hayat süren, dış görünüşüyle barışık olmadığı için pasif kalmış ama içten içe sevgi dolu bir kız. Tully ise zor bir hayat sürmüş. Önce hippi olan, sonra uyuşturucu bağımlısı olarak hayatına devam eden annesi, kızını büyükannesinin yanına bırakmış, ara ara hayatına olmadık yerlerden dalsa da asla Tully'e annelik yapmamış. Tully, büyükannesini ne kadar sevse de, annesi tarafından sevgi görmemeyi asla kabullenememiş. Sevgiye aç, ama nasıl sevileceğini bilmeyen, popüler; acılarını makyaj, iyi bir giyim ve soğuk görünüşle kapayan bir kız. Tully’nin yardıma muhtaç olduğu bir gece Kate’in ona yardım etmesiyle iki kızın arkadaşlığı başlar... 70’li 80’li 90’lı yılları birlikte geçirirler. Bu yıllara şahit olmak benim için ayrı bir zevkti, ilgiyle okudum. Bu yıllar inişli çıkışlıdır oldukça. Kitap ömür boyu dostluğu kon alıyor gibi lanse edilse de kişisel olarak ben bir dostluk görmedim. Bir nevi ihtiyaca bağlı bir bağımlılık gibiydi ilişkileri. Bir tarafta popüler olmayan ama ailesi tarafından ilgi ve sevgi gören, içindeki sevgiyi paylaşacak bir arkadaşı olmayan Kate, diğer tarafta popüler ama ailesinden ilgi ve sevgi görmeyen, terk edilmişlik ve değersizlik hisleriyle dolu Tully. Sanki bir kilit ve anahtar gibi birbirlerine uyuyorlar. Böyle durumdaki kişiler arkadaş olamaz dediğimden değil. Hayatları Tully’nin hainlikleri ve Kate'in yüce gönüllülüğüyle geçiyor. Kitap başında, Tully’e yaşadıkları nedeniyle sempati besleyip anlayış gösteriyorsunuz. Sevgisizliğini iş başarısı, zenginlik ve popülerlikle kapatmaya çalışmasına buruk bir gülümsemeyle bakıyorsunuz ancak yıllar geçtikçe ve yaptıklarını gördükçe o kendini beğenmiş, inatçı, geri adam atmayan bencilliğinde boğulmaya başlıyorsunuz... Dostuluk değil ama bir bağımlılık hikayesi bana göre... Kitabı sevmedim mi? Sevdim. Hele de normalde aile-dram sevmeyen, sıkılan biri olarak soluksuz okudum, merak ettim. Yeri geldi çıldırdım , isyan ettim, Tully'i öldürmek istedim, sevindim, üzüldüm ve etkilendim. Kristin Hannah sevenleri anladım... Türü sevmeyenler yaklaşmayabilir, anlarım; ama türü sevenler tanışmamışsa çok yazık. Bu türde sıkılmadan, severek okuduğum, nadir kitaplardan oldu. http://benherneysemo.blogspot.com/2013/12/atesbocegi-yolu-kristin-hannah-yorum.html
Kitabın beni kendine çeken yanı tabi ki erkekimiz Trent'ti... :p Oğlumuz dibine kadar ısrarcı ve bir o kadar sahipleniciydi... Ah, ahh :) Tam benim tarzımdı yani... :p Esas kızımız Melly'le 3 yıl önce büyük bir aşk yaşayan oğlumuz ani bir kararla bu ilişkiyi bitirir ve zengin bir ailenin kızıyla (şımarığın teki) evlenir. Aaaa Trent o kadar övdüm seni, oldu mu :( Neysee evlendiği kızın babası ölünce şirket yönetimi Trent'e geçer. Zaten şirket batmak üzereyken Trentciğim adam etmiştir yeniden şirketi. Trent evlenip üstüne bir de şirketin başına geçince herkes onun para için kendini sattığını düşünmektedir. Melly bile! Güç ve para için değer miydi Trent? :( Türklerin bir lafı vardır canım: Parayla saadet olmaz... Kızımız tabi ki para için sevdiği adamın kendisini terk edip başkasıyla evlenmesi üzerine yıkılır. Gözden ırak olan gönülden de ırak olsun, heyhaaat! diyerek çöllere düşer. Pardon yurtdışına çıkar. :) 3 yıl sonra tam da Trent boşanmanın eşiğindeyken kızımız yurduna geri döner. Vay uyanık, o kadar yıkıldım, affetmem diyorsun ama adamın boşanacağını duydun da döndün hemen derler adama :) Kızımız bunu gayet bilinçdışı yapıyor tabi ama artniyetli günümdeyim sanırsam. Bu arada oğlumuz kızımızın bir üst katında oturmaktadır ve genç adam Melly'i kesinlikle geri istemektedir!! Oldu canım yanımda garnitür ve yeşillik de ister misin? Her şeye rağmen oğlumuzun alaycı, kadınını kesinlikle geri isteyen, kararlı hali benim onu sevmeme yetti bile. Kızımız da pek salakça davranmadı, yani her zaman davranmadı... Oğlumuzun kızımızı ikna çabasını anlatan hikayeyi zevkle okudum... :) http://benherneysemo.blogspot.com/2013/03/beyaz-cumartesi-hafta-1-korsana-altn.html
David Raker eşinin ölümünden sonra gazeteciliği bırakıp kayıp insanları arayan bir dedektif olmuştur. 6 aydır kayıp olan Megan Carver'ın ailesi kendisinden kızlarını bulmasını ister ve olaylar olaylar... Öncelikle kitabın polisiye yanı sıra gerilim yanı da var ve oldukça başarılı. Okurken bazı yerlerde cidden gerildim ve bu tempo hiç düşmedi. Dil ise oldukça erkeksi. Okurken araba modellerinin vurgulanmasından, net cümlelere kadar o erkeksi havayı hissediyorsunuz. Yazarın ve baş karakterimiz+anlatıcımız David Raker'ın erkek olduğu düşünülürse bu durum oldukça normal. Ben tarzını sevdim. David Raker İngiliz olmasına rağmen öyle Sherlock Holmes gibi bir bakışta olayları çözen bir dedektif değil. Yanılıyor, çabalıyor, düşse de kalkıyor ama ipin ucunu yakaladığında doğru veya yanlış asla bırakmıyor, her türlü tehlikeyi göze alarak sonuna kadar gitmeyi iyi biliyor... Çoğu polisiye kitaplarda dikkatinizi çekmiştir, anlatılanlar hep esas olay üzerinedir. Yani ortada bir cinayet varsa sanki tüm dünya ondan ibaretmiş gibi yazar açtığı pencereden sadece o manzarayı izlettirir. Kitaba başladığımda beni şaşkınlığa uğratan şeylerden biri de dedektifin geçmiş ve günümüz olarak hayatının en ufak ayrıntısına kadar anlatılmış olmasıydı. Bu beni şaşırttı. Bu şaşkınlığı üzerimden atınca bu kişilerin ve olayların tamamen birbirine karışacağını tahmin ettim. Öyle de oldu. Ama yine de yazar başlarda bunu hissettirmemişti ve bu hoşuma gitti... Dikkatimi çeken ve hoşuma giden şeylerden birinden daha bahsedecek olursam; bilirsiniz polisiye eserlerde suçluyu/katili bulursunuz ve en fazla 2-3 sayfa sonra kitap biter. Ya sonra? diye soramazsınız, sorsanız da cevabını alamazsınız... Amaaa burda değişik olarak kitabın onlarca sayfa öncesinde bulunuyor adamımız ve siz o aklınızda dönen soruların hepsinin cevabını almış bir şekilde kapatıyorsunuz kitabı. Bu hem hoşuma gitti, hem de gerçekçi geldi. Yakalanır yakalanmaz hemencecik öten suçlular genelde çabuk gözümden düşüyor :)Vay arkadaş bir yüzlerce sayfa seni aradık, merak ettik; sen ilk fırsatta hayat hikayeni anlatıyorsun. Sen miydin onca zaman merak ettiğimiz şahıs? diye hayıflanırım. Burada ise yakalandıktan sonradan sonuca kadar tüm cevapları aldık... Yine bu tarz kitaplarda hep tahminde bulunuruz. Adamımız kim? diye. Kitabın ortalarından sonra aklımda bir kaç şey oluşmuştu. Hepsi için geçerli nedenlerim + şüphe duymama neden olacak düşüncelerim vardı. Ki bu düşüncelerime uygun sonuçlara ulaşınca acayip şaşırdım ve bir yandan da sevindim :) Yine de beni şaşırtmayı başardı yani... http://benherneysemo.blogspot.com/2013/03/olum-patikas-tim-weaver-okk-1-blog-turu.html