http://illekitap.blogspot.com.tr/2014/10/sevket-devrim-ana-karargah-istanbul.html Güçlü bir kurgu, akıcı bir üslup, okuru içine çeken her ani yaşıyormuş gibi hissettiren bir kitap. İşte tehlikeli bir üçlüden oluşan polisiye, gizem türünde bir kitap olan Ana Karargah İstanbul okundu ve bitti... Öncelikle, böylesine okuru kendine çeken ve okuru etkisi altına alan bir kurgu için yazarı tebrik ediyorum. Akıcı bir üslupla kaleme alınan bu kitap gereksiz detaylar yerine kurguyu güçlendirecek ve okurun merakını cezbederek okumasına, heyecanla sayfaları çevirmesine neden olacak bir şekilde işlenmişti. Her şeyi dozunda bırakılmış ve polisiye severleri tatmin edecek bir şekilde sonlandırılmış kitabın sonu! Blogu takip edenler bilirler ben aşk romanları okuruyumdur ama nadir de olsa diğer türleri okurum da. Polisiye de okuduğum ancak kalemine güvendiğim yazarlardansa tercih ettiğim bir tür, Çünkü beni şaşırtmalı, heyecanlandırmalı, kitabın içine çekmeli polisiye kurgusuna sahip kitaplar eğer böyle değilse büyük bir hayal kırıklığı olacağına hiç okumam daha iyi diye düşünürüm. Bu kitabı okurken de tereddütleri vardı yoktu değil ama her kelimesi ile bir okur olarak beni tatmin eden bir kitap oldu! Açıkçası, keyifle okuduğum ve okumak için ayırdığım her saniyeye değer bir kitap oldu! Kitaptaki yer betimlemeleri çok iyi bir şekilde kaleme alınmıştı. Sanki defalarca gitmiş görmüşüm gibi gözümde canlandırabildim ve karakterler o kadar içten samimi ve gerçekti ki sanki önümü çıkan herhangi bir polismiş gibi hissettim. Polisiye kitaba dair daha nasıl bir yorum yapıp övebilirim bilemiyorum. Cidden çok beğendim! Kitaba dair birkaç alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. *** İnanmak… Kurumuş toprakların ortasında tek başına duran, susamış bir çiçeğin koynuna, gökyüzünden kavuşma hayali ile gelen bir yağmur damlası gibi inanmak. Veya ağzında küçük solucanı yavrusuna kavuşturabilmek için kartalların arasından geçmek zorunda kalan bir güvercin gibi inanmak. *** Bugüne kadar hiçbir kızın elini sevgiyle tutmamıştı. İşin doğrusu bu yaşına kadar hiçbir kızı elini bile tutmamıştı. Ona göre öyle birisini sarmalıydı ki elleri, onun üzerine başka bir el görmemeliydi. Şair demiş ya, “yandığı ateşi tarif edebilen gerçekten yanmamıştır.” İşte onun gibi yakmalıydı o elin sahibi kendisini. Yirmi altı yıllık hayatında şu ana kadar herhangi bir ateşe düşmemişti ancak o ateşin kendisini hazırda beklediğini biliyordu. *** Komiser Timur, birbirini tanıdıktan sonra aşık olduklarını söyleyenlere hiç inanmamıştı. Aşk, beslenecek büyütülecek veya sonradan oluşacak bir duygu değildi. Kafesinde saklı bulunan kalbin, asıl sahibi görünce çözüleceğine ve kilitlerinden kurtularak dışarı çıkacağına inanıyordu. *** Bu kısımlar çok hoşuma giden kısımlardı. Kitabın polisiye, cinayet kurgusundan bambaşka yerlere götüren satırlardı ve bayıldım! Melek ile Komiser Timur arasındaki gelişmeler itiraf etmeliyim ki beklediğim gibi olmadı ben mutlu sonları seven bir okurum. Cinayet çözülür ve Timur sevdiği kızla mutlu olur türünde bir mutlu son, bunda bunu bulamamak kalbimi burktu açıkçası ama beni şaşırtan kitapları severim de :) tahmin ettiğimden daha farklı bir son olması bir yandan da memnun ediciydi. Katil hiç tahmin etmediğim biri çıktı. Gerek filmlerde gerekse kitaplar çok okumanın ya da seyretmenin sonucunda üç aşağı beş yukarı katil tahmin edilebilecek biri çıkar ama bu kitapta ne yazık ki katil beni çok şaşırttı. Hiç beklemediğim biri çıktı hatta bir ara Sezgin’den müdürden bile katil olmasını bekledim ama.. kim olduğun söylemeyeceğim =) Yorumu biraz daha uzatırsam sanırım kendimi tutamayıp katili söyleyeceğim bu yüzden kısa kesiyorum. Ciddi anlamda güçlü bir kalem ve hayal gücü ile araştırılarak bilgi edinilerek donanımlı olarak yazılmış bir kurgu, kitaptı. Okumaktan keyif aldığım, her satırını heyecanla okuduğum ve herkese polisiye sever sevmeyen herkese tavsiye edebileceğim bir kitap! Bence okumalısınız ve ben garanti ediyorum seveceksiniz! :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2014/09/fatih-murat-arsal-ismarlama-bebek.html Evveeettt!!!! e-book olarak okuduğum ve şimdi koklayarak sayfalarını çevirdiğim başka bir FMArsal kitabını daha bitirdim! Yok efendim FMArsal'ın kalemi öyle, böyle, üslubu şöyle demeyeceğim artık biliyorsunuz ki benim sevdiğim her kitabını okumaktan zevk aldığım yazarlardan biri kendisi dolayısıyla ne kendisini ne de kalemini övmenin bir anlamı yok. Sonucunda yine kusursuz bir kurgu, kusursuz bir kitap! Ephesus Yayınları'na teşekkür etmek istiyorum, bu yazarı bizimle buluşturup, kitaplarını kitaplıklarımıza koyma şansı bize verdiği için! Kitabın konusuna içeriğine giren bir yorum yapmadan evvel, kapak tasarımına dair bir şeyler söylemek istiyorum. Kapağı ilk gördüğümde, hani Koleston'un ya da Palette'nin saç boyaları var ya onlardaki kapak resimleri gibi olmuş kapak fotoğrafı. Haksız mıyım? Onlar gibi olmamış mı? Ama hakkını yemeyelim kapaktaki kız tam hallerimdeki Vildan ama bu kızın başka pozu kullanılabilinirdi bence :) Benim gözümde saç boyası kutusunun kapağı gibi olmuş :) İtiraf edeyim ki kitaplarda erkek karakterlerin duygularını açıkça ifade edebilmelerini seviyorum. Turgut mesela... nasıl da güzel istiyorum seni diyor seviyorum seni diyor... sana olan zaafımı anlasan beni parmağında oynatırsın diyor... Abi olay bu ya! Seviyorum seni Turgut! Hep böyle açık ol hep böyle sev... tabi ki Vildan'ı ;) Bir şey daha itiraf edeyim. Bu FMArsal kitaplarında hep karşılaştığımız bir durum. Açıkçası bu durum bana eksik geliyor, yeterli gelmiyor bu yüzden dile getirmek istiyorum, ama bunu direk Fatih hocaya hitaben söylemek istiyorum. Fatih Hocam, kitaplarınızı da kaleminizi de sevdiğimi biliyorsunuz ama bence okurları bu şekilde yarı yolda bırakmaktan vazgeçin. Neden biz kitaplarınızın sadece bir bölümünde çiftlerimizi mutlu görmek zorundayız! Neden bir iki sayfa sadece birkaç bölüm değil de bir bölüm! Mesela söz konusu yorum şimdi Ismarlama Bebek olduğundan onun üzerinden devam edeyim. Vildan ve Turgut mutlu sona erdiler peki biz niye bunu sadece 1 bölüm, 16 sayfa olarak okumak zorundayız! Ben şahsen Vildan'ın her şeyi itiraf ettikten sonra Turgut ile ilk ayrılıklarını okumak isterdim veya Turgut'un Vildan'ın hamile olduğunu öğrenmesini ya da doğum kısımında Turgut'un duygularını veya tavırlarını... olmadı ikinci bir bebek yapsalardı onu okusaydık! Neden bu kadar kısa? Neden? Neden? Veee okurunuz isyan etti sonunda! Bu konuda çok şikayetçiyim! Bana yetmiyor arkadaş mutlu sonun olduğu bir bölüm 15-20 sayfalık kısacık anlatım! Daha uzun okumak sindirmek istiyorum. Nasıl bir kitap boyunca aşkın doğuşunu okuyup sindiriyorsak onların mutluluğu bulmalarını da o şekilde sindirmek istiyorum. Kitap bittiğinde, ben niye, "Turgut Vildan'ı İzmir'e nasıl yolladı? Bir sonraki buluşmaları nasıldı? Turgut oğlunu kucağına aldığında neler hissetti, neler yaptı?" diye düşüneyim. Bunları bize yazsanız olmaz mı? Çok mu şey istiyoruz sizden? Belki duygu sömürüsü işe yarar ;) İçimdekilerin bir kısmını döktüm, en azından birazcık rahatladım diyebilirim. Ama bu kondua ciddiyim, kitap bittikten sonra acaba nasıl ayrılmışlardır, Turgut ne kadar ayrı kalmaya dayanmıştır diye düşündüm. sanki kitabın o sayfalarından sonrasını ben yazdım! Olmasın böyle ya... bize somut şeyler verin okuyalım, biz yazmayalım sonunu... :( Neyse... İlk defa bu kitabı okurken sinirlendiğim kısımlar olmadı. Sanırım Turgut'un duygularında bu kadar açık olmasından kaynaklıydı. En çok yakıştırdığım çiftti Turgut&Vildan çifti. Her şeye rağmen Turgut mutluluğu hak etti diyorum :) Kitabı çok beğendim okuyun! :))
http://illekitap.blogspot.com.tr/2014/09/raine-miller-crlcplak-blackstone-serisi.html Ethan James Blackstone ile tanışanlar kabilesine bende dahil oldum. :) Öncelikle, kapak tasarımına bakıp da, "ha bu erotik bir kitap, almasam daha iyi olur" diye düşünen okurlar size söyleyebilirim ki bazen dış görünüş yanıltıcı olabilir. Evet içerisinde erotizm vardı ama hangi aşk kitabında yok ki? Artık neredeyse bütün aşk romanlarında sevişme sahneleri 'fazlasıyla açık' bir şekilde anlatılır oldu! Erotizm üzerine kurulu kitaplar erotik oluyor ama aşkın içerisinde sevişme sahnelerinin olması bende o kitabı erotik kategorisinden çok aşk kategorisine sokuyor o kitabı. En azından benim için öyle! Bu kitapta aşk romanıydı ve içerisinde her aşk kitabında olduğu gibi sevişme sahneleri vardı sadece diğerlerine nazaran son zamanlarda karşılaştığımız şekilde anlatılmıştı, yüzeysel geçilmemişti o kısımlar. Kapak tasarımından dolayı çoğu kişi kitabı yanlış değerlendiriyor bence bu yüzden açıklama gereği duydum bunu. Ayrıca neden böyle bir kapak derseniz, kadın karakterimiz Brynne Bennet, modellik yaptığı bir arkadaşına bu şekilde poz veriyor ve bu poz sergileniyor... Zaten her şeyin başlangıcı olan fotoğrafta bu... O yüzden de kapağın bu tasarımda olması tam on ikiden atış olmuş! Neyse bu kadar açıklama yeter, kitabın konusuna kısaca değinecek olursak, Ethan Brynne ile sergide tanışıyor, daha doğrusu onun bu resmini satın alıyor ardından tanışıyorlar ve aralarındaki çekime karşı koyamayıp bir ilişkiye başlıyorlar. Ancak bu kadar basit değil. Brynne kendi sırları var ve Ethan'ın ise çok daha büyük bir sırrın içerisine gömülmüş bir durumda. Brynne bu sırrı öğrendiğinde bakalım Ethan'la beraber olmaya devam edecek mi? Aslında bu kısmı diğer kitapta göreceğiz ya neyse... Çok fazla detaya girmek istemiyorum çünkü kitap zaten kısacık bir şey detay versem okumanıza gerek kalmayacak, susup geçmek de istemiyorum çok fena kararsızlık içerisindeyim. Yine de kendimi tutamayıp bir iki şeyden bahsedeceğim sanırım =) Beni bilirsiniz çenemi... pardon parmaklarımı yorumlar söz konusu olduğumu tutamam ;) Her serinin ilk kitabında olduğu gibi bunda da bir konuya giriş kitabı olmuştu. Ethan'ı Brynne'ı tanıdık. Karakteristik özelliklerini üç aşağı beş yukarı gördük. Yaşam tarzlarına ve duygularını belli etme modlarına tanık olduk. Gerçi Ethan en açık olandı bence... bir erkeğin bu kadar açık duygularını belli etmesi... şimdiye kadar okuduğum kitaplarda bir ilkti. :)) Bir neyse daha ;) Bir şeyden bahsetmek istiyorum sizlere. Şimdi hayal edin! Yakışıklı, top sakallı, derin bakışları olan mavi gözlü,süper zengin, kendi şirketinde CEO olan, kaslı, uzun boylu bir adam... Hayal etmek zor değil böyle birini...bir de bu kişiye yandan gülüşler atan seksi bir hava katın! Bu adamın bir de "bebeğim" diye hitap ettiğini düşünün! Bu şekilde bakıldığında her şey normal görünüyor hele ki bebeğim demesi insanın içini eritecek cinsten ama inanın bana değil! Böyle bir adamın 'bebeğim' demesi... okurken komik oluyor yav! Bu yabancı erkekler bu kelimeyi amma kullanıyorlar, daha önce hoş görünürdü gözüme ama... hadi ama bu kitapta Ethan James Blackstone'a hiç yakışmadı bu kelime ya!!! Her, Brynne'a bebeğim diyişinde komik geldi bu sözcük! :)) belki de ben takıldım bilemiyorum ama şahsen adamın kalıbına yakıştıramadım! :D Yalnız bu kötülemek değil, sadece adama yakışmayan bir şeyden bahsetmek istedim :) Tamam tamam susuyorum ;) Bu arada demeden geçemeyeceğim yazarın dili cidden akıcı ve hafifti. Kitabın bittiğini kapağı kapattığında fark ediyorsun. Zaten kısacık bir şey, bir de akıcı bir üslup olunca, ne okuru yoruyor ne de sıkıyor. Bu konuda çok beğendim. "Ben bir aşk romanı okuruyum!" diyorsanız bu kitabı bir tadın derim ben ;)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2014/09/aslhan-akagoz-guzel-cirkin.html Çok konuşulan, adından bahsettiren, konusu ile deli gibi merak ettiren kitap, Çirkin Güzel yorumu ile karşınızdayım! Tadının damağımda kaldığı, hiç beklemediğim bir şekilde son bulan, ilk kez baş karaktere değil de yan karakterine aşık olduğum bir Türk yazarımızın daha kitabını bitirdim. Çoğunuz Aslıhan Akagöz'ü internetteki hikayelerinden tanıyorsunuz. Hatta bir çoğunuz kitabı çıktığı için oldukça sevindiniz. Ben yazarı ilk defa bu kitap ile tanıdım. Hem yazarı hem de yazarın kalemini...ve itiraf ediyorum beklentilerimin çok daha üstündeydi! Kalemini, akıcı üslubunu, bunun bir kitap olduğunun farkındalığıyla kurduğu cümlelerini, kurgu yeteneğini oldukça beğendim ve takdir ettim. Kitabı bitirdiğimde bir kez daha "ne yetenekler var be Türk yazarlarda" dedim. Kısaca konusunu anlatıp daha sonra sizlere kitap hakkındaki yorumumu yapacağım. Yakışıklı bir adam olan Çağrı, çalıştığı şirketin patronunun kızı Melike ile evlenir. Melike'de kocasının aksine şişman, yemeği seven, Çağrı gibi bir bombanın yanına yakışmayacak bir kadın. (aslında yakışır niye yakışmasın, ama bir kere oturtulmuş bir tabu var ya yakışıklının yanına manken gibi bir kız yakışır diye.. o bakımdan öyle dedim) Ama... Melike'nin pırlanta gibi bir kalbi ve ruhu var. Bu kalp deli gibi kocasını seviyor! Ama... bir gün Çağrı'yı kendisini aldatırken yakalıyor ve sonrasında Melike için hayat değişiyor! Sadece hayat değil aynı zamanda aynadaki aksi de değişiyor! Çağrı ile olan evliliği tam bir sallantıya giriyor... Kitabın konusu da tam olarak buradan itibaren başlıyor! Kitabı çok beğendim, her şeyiyle harikaydı!
http://illekitap.blogspot.com.tr/2014/09/eda-tuzcal-sadece-seni-sevgigimi.html Değişik kapak tasarımı ve konusu, ilginç kurgusu ile bir Türk yazar daha kendini göstermiş bulunuyor! :) Öncelikle Eda Tuzcalı, bu kitabında akıcı bir kalem kullanmış ve okuru sıkmadan gereksiz detaylara girmeden de kurguyu tamamlamış. Her şeyi tadında bırakmış, gereksiz uzatmamış ve sonunda okurun yüzünde gülümseme oluşturacak şekilde yazmış kitabı... Ama... Bu demek değil ki kitap dört dörtlük! Hayır... eksikleri vardı bence... Konunun güzel olduğunu söylemiştim, bu konu duyguları daha çok hissettirilecek şekilde yazılsaydı o zaman daha etkileyici bir kitap ortaya çıkardı. Sude, Mert'le telefon konuşmalarından etkilendi ama arkadaş sadece iki kelime konuşmayla nasıl aşık oldu... hadi aşık oldu da bunu niye damdan düşer gibi anladı! Hadi Sude'yi geçtim, Mert sen nasıl hiç görmediğin tanımadığın bir kıza, sadece bir iki söz ettiğin kıza aşık oldun! Hadi aşık oldun ama hangi ara aşık oldun? Hadi bunları da bir kenara bıraktım diyelim... O zaman bu ikisinin konuştukları 6 ay ne çabuk geçti? Abi bir durun ya!!! Hadi Sude ve Mert'i geçtim... Gelelim Kaan ve Ceylin'e... arkadaş kız iki sefer hayır dedi Kaan kızın peşine düştü sonra bir baktık bunlarda ateş bacayı sarmış!!! Her şeyi unuttum! Tamam kabul aşık oldular! Sude ve Mert ne çabuk sorunları çözdüler yav... Bir durun! Sakin olun! Azıcık duyguları konuşturun! Yalnız bakın kitap kötüydü demiyorum! İlginç bir konusu vardı ama duygudan yoksun yazılmıştı. Bu kitapta karakterlerin duyguları biraz daha ön planda tutulsa... duyguları daha hissedilir olsaydı kitap muhteşem bir kurguya sahip, çok iyi bir aşk romanı olabilirdi. Bu şekilde sadece okura iyi vakit geçirtecek, biraz eğlendirip, biraz sinirlendirecek, arada gülümsetecek, zaman zaman azıcık romantizm hissettirecek bir kitap modunda! Yazarın sanırım ilk kitabı, dolayısıyla bu tür şeyler olabiliyor. Her zaman ilkler mükemmel olmuyor ne yazık ki... Bundan sonraki kitaplarında duygulara biraz daha önem verirse daha iyi olacağının kanaatindeydim. Kitabı da eğer, sıkıntı stresten uzaklaşmak, keyifli vakit geçirmek, hafif dikkat gerektirmeden okunacak bir kitap arayışındaysanız tavsiye ederim. Ben şahsen bu kitaba 5 üzerinden 3 verirdim... O da ilgi çekici konusu ve okurken keyifli zaman geçirdiğim için :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2014/09/cindi-madsen-ask-bir-masalms.html Tam da türüne yakışan bir kitaptı. Romantik ve komedi!!! :)) Hani şu Jennifer Anniston'ın filmleri var ya hiç izlemekten sıkılmadığımız... onlar gibiydi. :) Akıcı ve sade bir üslupla yazılmış, su gibi akan, okuru sıkmayan, güldüren ama bazen de sinirlendiren her şekilde okura keyifli dakikalar sunan bir kitaptı "Aşk Bir Masalmış!!!" Kitap, Darby adında artık aşktan umudunu kesmiş, hep yanlış adamlara aşık olmuş ve fazlasıyla aldanmış, kalbi kırılmış bir kadın... ve bir gün karşısına 'beyaz atılı prensi' çıkageliyor... ve hayatı tamamen değişiyor, dememi bekliyorsanız yanılıyorsunuz :D Zaten sorun da bu!!! Darby, bu beyaz atlı prens yani Jack'ten uzak duruyor, kurallarını söylüyor ve onunla yakınlaşmamaya çalışıyor. Ancak bazen hayat bize istediklerimizin dışındakini veriyor ve hayat Darby'e prensini Jack olarak gönderdi. :) Her şekilde mutlu son ve keyifli okunacak, sizi okurken gülümsetecek bir kitap! Eğer romantik komedi tadında, chick-lit tarzındaki kitapları seviyorsanız bunu da okumalısınız, seveceksiniz! Öyle ahım şahım bir güzelliği yoktu belki kitabın ama yine de okuru eğlendirecek ve okuduğunda zaman kaybı gibi görmeyeceği bir kitap! Özellikle kitabın içimdeki bizler küçük kızken anlatılan o muhteşem aşk masalları ile yapılan erkek arkadaş kıyaslamalar.. .süperdi! Tabi ki eksiklikleri vardı, biraz daha duygu biraz daha aşk için çaba olabilirdi bunları inkar edemem. Ama eğlenceli bir kurgu ve anlatım olunca bu eksiklikler bir şekilde kendini yok ediyor. En azından bu kitapta etti diyebilirim. Kısa bir yorum oldu biliyorum ama bu kitabı bir kere anlatmaya başlamak demek kitabı okumanıza gerek kalmadı demek :) Bu yüzden eğer romantik komedileri seviyorsanız bir deneyin seveceksiniz :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2014/09/isl-parlakyldz-duygu-bir-turk-masal.html 3,5 stars "Bekir candı, Ali kandı, Sedat aşktı." Sözüyle başlarım yoruma ve ardından da, "yemişim Bekir'i... Sedat'ı..." der sözü kendimce uyarlarım arkadaş! "Ali candı, Ali kandı. Ali aşk'tı." Ali'ciyim ben diyor ve Sedat'ı size bırakıyorum :D Duygu'yu bir çoğunuz internet üzerinden ya da wattpad'den okumuştunuz ve kitabı okurken nelerin sizi beklediğini biliyordunuz. Ama ben... ne yazık ki Duygu'yı ilk kez kitap olarak elime aldığımda okudum ve inanın beğendim. Haa bence eksik tarafları vardı ama yine de güzeldi. Işıl Hanım'ın daha önce Köle isimli kitabını okumuştum ve orada gerek kalemini gerekse duyguları aktarma tarzını beğenmiştim. Onda duyguların anlatımı buna göre daha yoğundu bence, bu kitapta da biraz daha duygu hissedebilmek isterdim. O yönden biraz yoksun geldi bir de şu meşhur vurdular, kırdılar... acımadan öldürmeler... sıkmalar... depoya göndermeler... falanlar... filanlar... bir an dedim Vahşi Batı'damıyız biz? Burası İstanbul!! Her şey bu kadar ulu orta yapılamaz herhalde değil mi? Neyse o kısımlara girmeyelim :) Sedat, Bekir ve Ali'nin Duygu'ya sahip çıkmaları, aralarındaki diyaloglar süperdi. Bu üç erkekten en çok Bekir'i gizemli buldum. Adam sevdiği kadını kaç yıl bekledi, gerçi sonunda aldı yar olarak ama hangi erkek bu kadar sabreder ki! Sırf Selma üzülmesin, ailesini karşısına almasın diye kızı kaçırmak bile istemedi. Bekir... adamın dibisin!!! =) Ali ise... ahhhh Ali... o anlatılamaz yaşanmalı... Aslı'yı saç baş yolasım geliyor adını her duyduğumda... Alim'e göz koydu :( Tamam itiraf eidyorum. Alim'in eğlenceli kişiliğine, sempatik tavırlarına, vurdulu kestili hallerinin yanında içindeki o küçük yaramaz erkek çocuğuna vuruldum :) İşte öyle :D Sırada Sedat var... Sedat... ne desem bilemiyorum. Evet, Duygu'ya hissettiği aşk çok güzeldi ama be salak, be... tamam tamam sakinim... yoksa saydırıp gideceğim. Bunca zaman madem aşıktın bu kıza ne diye uzak durdun! Kız seni istiyor, her zaman yanında olmanı istiyor, bunları görüyorsun hala neyin tribindesin ya... İlla ki kızdan mı adım gelmeliydi! Geldi de ne oldu hala ıvır zıvır konuşmalar! Tamam Sedat... iyisin hoşsun da... cidden bazen fazla mankafa oldun! Allah'ım kafayı yedim sanırım bildiğiniz roman karakterine saydırıyorum! Neyse.... :)) Sonunda, evli mutlu çocuklu moduna geçiş yaptılar ya o da iyi :)) Mutlu sonu seviyorum arkadaş!!! Bu kadar :D Bir kitapta mutlu son varsa bende varım =)) Genel bir yorum yapmak gerekirse, güzel bir kitaptı. Sıkılmadan okunacak, kalınlığı göz korkutsa da sayfaların su gibi aktığı bir kitaptı. Yukarıda da dediğim gibi biraz duygu kısımları eksik geldi ama bazen öyle sahneler okudum ki bu eksikliği onlarla kapattım. Beğendim, aşk romanı severlere, mutlu son okumayı sevenlere tavsiye ederim =) Bu arada Işıl Parlakyıldız, Alim'in de kitabını yazacak ama canı gönülden istiyorum ki Bekir'in de kitabını yazsın... Onların aşkı daha gizemli, daha uzun, daha sabır dolu ve bence daha yoğun! :))