Yaşadığı toplumun yapısı göz önüne alındığında Saadavi ‘nin çok cesur bir kitap kaleme aldığını söyleyebilirim. Yazar; kadına dayatılan bütün kural ve kısıtlamaların kaynağının, erkeğin kadının gücünden korkması ve doğacak çocukların kendisinden olduğunu garanti altına almak istemesi olduğunu, kadın ile erkek arasındaki mücadelenin ataerkil sistemin kurulmasıyla başladığını ve günümüze dek uzandığını söyler. İnsan türünün erkeğinin; bir gün gelip de kadının, yitirdiği haklarını geri alacağı korkusunu bir türlü alt edemediğini, bu saplantılı korkunun kanıtının, erkeğin kadının özgürlüğünü sınırlandırma ve yaşamının her yönünü denetim altında tutma çabasına bir an bile ara vermeksizin sürdürmesi olduğunu ifade eder. Bir taraftan da bütün bu kısıtlama ve dayatmalara rağmen kadınların büyük bir çoğunluğunun haklarını geri almak gibi bir tasalarının olmamasını ve bu kuralların toplumda kabullenilmesinde büyük pay sahibi olmalarını da eleştirir. “Göklerden bir dizi yasa ve kural inerek kadınlara (ve yalnızca onlara); iffet, bekaret, evlilikte sadakat ve boyun eğmeyi dayatmak üzere toprağın üzerinde dikildiler. Tümü de erkeğin kafasından bir yabancının karanlığa bürünerek çocuklarının arasına karışıp mirasına aday olabileceğine dair en belirsiz kuşkuyu dahi kovabilmek üzere…” “Adem ile Havva söylencesi, erkeğin kadından korkusunun öyküsüdür. Bu korku olmasaydı, hiç kimsenin Havva’ya kötülük, günah ve şeytanlık yakıştırması mümkün olmayacaktı. Çünkü dişi şeytan, gerçekte erkeğin içsel korkusunun bedenlenişinden başka bir şey değildir. Gücü, büyüsü ve baştan çıkartıcı güzelliği ile Adem’i tuzağa sürükleyebilen, onu bir darbede yüce cennetten sıkıntılarla dolu yeryüzüne düşürebilen ve yıkımına, düşüş ve ölümüne neden olabilen kadın, dehşet dolu, korkunç bir yaratık olmalıdır.” “.. gerçekte dünyadaki bütün erkeklerin büyük çoğunluğunun trajedisi kadınlardan hem ürkmeleri hem de onları arzulamalarıdır” Arap toplumunun içinden çıkan bir kadın bunları yazmış hem de hiç korkmamış. Ne diyelim, cesaretine sağlık :)