Scott Spencer'in yazdığı Kağıttan Gemi okundu, bitti. Her sayfasını acaba şimdi ne olacak diye çevirdiğim bir romandı. Kitapta aşkın trajedisi anlatılmıştı. Yazarın dili gerçekten çok güçlü fakat kitap karakterlerin ağzından değildi. Cümleler -yor eki ile bitmiş. Yazarın ağzından okuyorsun. Bu da karakterler ile bütünleşmeni engelliyor. Hayallere dalamıyorsun. Fakat kurgusu çok ama çok güzeldi. Bir o kadar da sıradışı ! Gerçek duygularıyla yüzleşen gerçek karakterler vardı kitapta. Kitabın konusu ise; sevgilisi ile yaşayan onun kızına babalık yapan beyaz bir adam ile evli barklı siyahi bir kadının'' aşkı ''. Gerçi ben buna aşk diyemiyorum. Duygular çok gerçekçi anlatılmıştı. Fakat... Bana ters... Yani bu, bu aldatma değil mi ? Bir yandan soluksuz okuyorum ikisinin hallerini, bir yandan -ya tövbe bismillah diye sayıklıyorum :-P Aslında, sonradan fark ediyorsun ki tüm bu ''aşk'' olaylarının altında, adamın aile olma sevdası yatıyor. Aptal herif ailesini terk ettiğinin farkına elbette sonradan varıyor ama onu çekende şu; siyahilerin aile hayatları beyazlara göre daha içtenmiş.(gözlerimi deviriyorum) Kişiler birbirlerine daha bağlı yani... Kitaba hafiften siyaset de karışmış yani. Eh tüm bunların sonunda aldatılan Kate gibi bende şunu soruyorum : '' Kötü başlayan bir şey, nasıl iyi bitebilir ki ? '' Yazarın kaleminde ki cesarete hayran kaldım. Bu sıradışı romanı herkese tavsiye ederim.
Melvin R. Starr'ın yazdığı Cerrah Hugh de Singleton'un ''ikinci'' günlüğü CESEDİN ŞİFRESİ okundu, bitti. Kitabı büyük bir keyifle okudum. Karakterler gerçekçi, kurgu nefes kesiciydi. Kitabın geçtiği dönem (1300'lü yıllar) çok iyi betimlenmişti. Ve diyebilirim ki, yazar gerçekten yüreği ile yazıyor. Esrarengiz bir olayı çok iyi kurmuş, başarıyla çözmüş. :)) Beni bir polisiye romanı olarak en çok etkileyen kısım ise olayların geçtiği dönem. Hugh bir mübaşir olarak katilleri bulmakla görevli, aynı zamanda da bir cerrah olarak cesedi incelemekle yada insanları tedavi etmekle. Büyüleyici kısmı ise şu; o dönemde olmayan aletlerle bunları yapıyor. Yazarı kimi yerlerde fazla ayrıntıya girmiş buldum, fakat o ayrıntılarda yine o dönem hakkında bizi bilgilendirmeye çalışmış. Sanırım bu seriyi de bu yüzden seviyorum. Evet yazarın dili başarılı. Çevirisi kusursuz. Kurgusu soluksuz okunuyor. Ama beni çeken kitabın geçtiği dönem... Ne yapayım yani, o dönemleri seviyorum. :)):))):)) Bir kadının yemeğini beğendiğinde geğirip geğirmemeye karar vermek, ibadete giderken kırmızı giysin yoksa o gün kilisiye gidememek... Ve zamanımız da bol bulunan her şeyin o zamanlarda kısıtlı olması. Mesela et veya bir çift ayakkabı... İşte Cesedin Şifresi'nde geçen olaylar da, olayların çözümü de yasak avcılığa ve bir ayakkabıya bağlı. Kitapta cinayetler işleniyor. Çözümler aranıyor. Altta yatan sebep ise belli; ''açgözlülük''. Kısacası Cesedin Şifresi, bize ders veren kitaplardan biri, aslında. Ve kitabı başarılı kılan da yazarın bu konuda ki ustalığı. Ben bu kitabı severek, bir çırpıda okudum bitirdim. Ve kesinlikle tavsiye ederim !!!
Julianne MacLean'ın yazdığı İngiltere'deki Amerikalı Varisler serisinin ilk kitabı olan BENİ AŞKA İNANDIR büyük bir keyif ile okundu, bitti. Bu yazarın Türkiye'de çıkan ilk kitabıydı. Julianne'yle Beni Aşka İnandır kitabı ile tanıştım. Devamının gelmesini ise sabırsızlıkla bekliyorum. Öncelikle yazarın dilini çok beğendim. Sıcacık bir anlatımı vardı. Ve oldukça akıcıydı. Hangi ara kitabı yarıladım... bitirdim, bilmiyorum. Soluksuz okudum. Tabi bunda çevirisinin de katkısı büyük. Çevirisi kusursuzdu. Tüm bu artılar, Beni Aşka İnandır kitabını okunması gerekenler arasına sokmaya yetiyorda, artıyor bile ! Eh, Jo Beverley'in de dediği gibi; ''Hayat ve duyguyla ışıldayan bir romandı.'' Kitabın konusu ise Amerikalı Sophia ile Wentworth Dükünün aşkını anlatıyor. Daha doğrusu dükün aşka, Sophia'nin ise kendilerine inanmasını... :)) Nasıl konu ama... Büyüleyici değil mi ? Kitapta Sophia hayatı toz pembe gören ve aşkı arayan bir kadındır. James ise anlayışsız ve sevgiden korkan bir adamdır. Bu iki gerçekçi karakterin aşklarını okumak ise nefes kesicidir ! James'in aşka inanmaması... Fakat teselliyi ve sevgiyi karısında, Sophia'da bulması; okuduğum en romantik satırlardı. Ve en etkileyici, duygusal kısımlardan biri de onların iç sesleriydi. Düşünceleri bile pek romantikti. Çok hoşuma gitti ! Kimisi kitabın bu yönlerini sevmeyebilir fakat ben tam vıcık vıcık hastalıklı aşk taraftarı olduğumdan çok beğendim. Bir de yazar iyi şekillendirmiş, okurken sıkılmıyorsun. Eh, beğendiğim bir kitabı da tavsiye ederim :)) Bu kitabı okumalısınız !!!