Natalia Levi 14 temmuz 1916’da kökeni Trieste’ye dayanan yahudi bir ailenin kızı olarak dünyaya gelir. babası, Palermo üniversitesi’nde karşılaştırmalı anatomi profesörü olarak çalışır; daha sonra büyük bir üne sahip bir dokubilimci ve biyolog olur. Lombardiyalı annesi Lidia Tanzi, Turati’nin arkadaşı ve sosyalist avukat Carlo Tanzi’nin kızıdır. Ailesindeki diğer hatırı sayılır insanlar arasında annesinin amcası, psikiyatrist Eugenio Tanzi’yi, genç yaşta ölen dayısı, müzikbilimci Silvio Tanzi’yi ve tiyatro uzmanı, eleştirmen amcası Cesare Levi’yi gösterebiliriz. babası ve üç erkek kardeşi faşist karşıtlığı suçundan tutuklanır ve yargılanır.
1919’da Levi ailesi Torino’ya taşınır. çocukluk ve gençlik yıllarını Torino’da geçirir. Bulunduğu ortama bir yabancılaşma durumu içindedir ve yazmakta teselli bulur. Natalia önceleri okula gitmez ve evde eğitim alır. 1927 yılında Vittorio Alfieri lisesi’ne yazdırılır. 1933 yılında, daha henüz on sekiz yaşındayken ilk öyküsü “i bambini”, “Solaria” dergisinde yayımlanır. 1935’te mezun olur ve edebiyat fakültesine kaydolur. Augusto Rostagni ve Ferdinando Neri’nin derslerine devam eder. Ancak bu fakülteden mezun olamaz.
1938’de rus edebiyatı uzmanı olan ve Einaudi yayınevinde çalışan yayıncı Leone Ginzburg ile evlenir. Faşizm karşıtlığı yüzünden 1940 yılında sınıra sürülen kocasını takip eder ve çocukları Carlo ile Andrea’yla birlikte...
daha fazla
Natalia Levi 14 temmuz 1916’da kökeni Trieste’ye dayanan yahudi bir ailenin kızı olarak dünyaya gelir. babası, Palermo üniversitesi’nde karşılaştırmalı anatomi profesörü olarak çalışır; daha sonra büyük bir üne sahip bir dokubilimci ve biyolog olur. Lombardiyalı annesi Lidia Tanzi, Turati’nin arkadaşı ve sosyalist avukat Carlo Tanzi’nin kızıdır. Ailesindeki diğer hatırı sayılır insanlar arasında annesinin amcası, psikiyatrist Eugenio Tanzi’yi, genç yaşta ölen dayısı, müzikbilimci Silvio Tanzi’yi ve tiyatro uzmanı, eleştirmen amcası Cesare Levi’yi gösterebiliriz. babası ve üç erkek kardeşi faşist karşıtlığı suçundan tutuklanır ve yargılanır.
1919’da Levi ailesi Torino’ya taşınır. çocukluk ve gençlik yıllarını Torino’da geçirir. Bulunduğu ortama bir yabancılaşma durumu içindedir ve yazmakta teselli bulur. Natalia önceleri okula gitmez ve evde eğitim alır. 1927 yılında Vittorio Alfieri lisesi’ne yazdırılır. 1933 yılında, daha henüz on sekiz yaşındayken ilk öyküsü “i bambini”, “Solaria” dergisinde yayımlanır. 1935’te mezun olur ve edebiyat fakültesine kaydolur. Augusto Rostagni ve Ferdinando Neri’nin derslerine devam eder. Ancak bu fakülteden mezun olamaz.
1938’de rus edebiyatı uzmanı olan ve Einaudi yayınevinde çalışan yayıncı Leone Ginzburg ile evlenir. Faşizm karşıtlığı yüzünden 1940 yılında sınıra sürülen kocasını takip eder ve çocukları Carlo ile Andrea’yla birlikte Abbruzzo sınırında, Aquila’ya on beş kilometre uzaklıktaki Pizzoli’ye gelir. 1943’e kadar burada yaşar. Aquila’da kızı Alessandra dünyaya gelir.
1942 yılında Alessandra Tornimparte takma adıyla “la strada che va città” adlı ilk romanını yayımlar. Bu romanı kendi adıyla yayımlayamamasının nedeni, dönemin ırkçı kanunlarıdır. Daha sonra aynı roman, yazarın kendi adıyla 1945 yılında tekrar basılır.
26 temmuz 1943’te kocası Torino’ya gider, oradan da aynı yılın Eylül ayında çatışmaların başladığı Roma’ya geçer. Natalia 1 kasım 1943 günü üç çocuğuyla birlikte Roma’da kocasına kavuşur. Ancak 20 kasım günü Leone Ginzburg Italyan polisi tarafından tutuklanır ve Regina Coeli hapishanesine atılır.
1944 kasımında kocasının Regina Coeli hapishanesinde ölümü üzerine Natalia Ginzburg, çocuklarıyla birlikte teyzesinin Floransa’daki evine taşınır. Ekim ayında Roma’da bir arkadaşının Prati semtindeki evine yerleşir. Einaudi yayınevinde editör olarak çalışır.
1945’te Torino’ya, Pallamaglio caddesinde bulunan ailesinin eski evine geri döner. Einaudi yayınevinde çalışmaya devam eder. 1947 yılında “è stato cosi” adlı ikinci romanını yayımlar ve bu roman ile “tempo” ödülünü kazanır.
1950 yılında ünlü eleştirmen, Trieste’de Ingiliz edebiyatı profesörü olan Gabriele Baldini ile ikinci evliliğini yapar. Bu dönem, kendisi için en verimli sürecin başlangıcı sayılır. Ginzburg Torino’da yaşamaya devam eder, ancak 1952 yılında eşiyle birlikte Roma’ya taşınır. 1952’de “tutti i nostri ieri” adlı romanını yayımlar. 1957’de uzun öykülerinden oluşan eseri “valentino” ile “viareggio” ödülünü kazanır. 1960 yılında Londra Italyan kültür derneği’ne müdür olarak atanan kocasıyla beraber Londra’ya taşınır. Londra’da ikâmeti boyunca “le voci della sera” isimli eserini yazar ve yayımlar. kocasıyla beraber tekrar Roma’ya dönerler. 1962’de “le piccole virtù” adlı derlemesi yayımlanır ve 1963’te romanı “lessico famigliare” ile “strega” ödülünü kazanır.
Eşi Gabriele Baldini 1969 yılında hayatını kaybedince, kendini daha fazla edebiyata adar. Natalia Ginzburg 1970’te “mai devi domandarmi” ve 1974’te “vita immaginaria” adlı derlemelerini yayımlar. 1973 yılında daha derinleşmiş şekilde aile dünyasını konu alan “caro michele” adlı romanını, 1977’de ise “famiglia” adlı eserini okuyucularıyla buluşturur.
1983’te Italya Komunist Partisi listesinden bağımsız olarak meclise milletvekili olarak girer. tüm gayretiyle ekmeğin fiyatını azaltılması; Filistinli çocuklara yardım; tecavüz davalarındaki kovuşturma ve evlat edinme kanunlarında reform yapılması için mücadele etmiştir.
1983’te tarihsel bir araştırma olan “la famiglia manzoni” adlı eserini ve 1984’te “la città e la casa” adlı mektup tarzındaki romanını yayımlar.
1991 yılında, 6 ekim’i 7 ekim’e bağlayan gece roma’daki evinde yaşama gözlerini yumar.
Güçlükler, zulüm, trajedi ve ölüm dramatik bir şekilde Natalia Ginzburg’un hayatını çizer. Ancak yazarın gücü, yalnızlığı ve umutsuzluğu yener.
Ikinci dünya savaşı sonrası dönemi dingin, abartısız, yalın anlatımıyla yansıtmış, yeni bir yaşama uyum sağlamak gibi güç bir görevle baş başa kalan savaş sonrası kuşağın hüzünlü öyküsünü, çelişkilerini en küçük bir yapaylığa düşmeden, büyük bir gözlem ve anlatım gücüyle okuyucularına aktarmıştır. Bu tarihsel dönem, büyük dönüşümün ve hızlı ekonomik gelişmenin yaşandığı bir süreçtir ve yazar bu dönüşümün sosyal ve kültürel hayata yansımalarla yarattığı travmayı eserlerinde canlandırır.
Ginzburg eserlerinde kendi yaşamını, duygularını, düşüncelerini, özlemlerini, korkularını apaçık gözler önüne serer. eserlerinde anlatılanlar, sadece başkahramanının, Ginzburg’un veya bir başkasının yaşadığı şeyler değildir. Yazar romanlarını, öykülerini, denemelerini gerçekle bezemiştir. Işte, Natalia Ginzburg’un evrensellikle buluştuğu nokta, budur. Gerçeklerin üzerinin örtüldüğü bu dünyada yazar gözler önündeki gerçeklikle yetinmez. Bu gerçekliğin arayışında insanların ruhlarına nüfuz etmiş, insan ilişkilerini ustalıkla incelemiş ve yerinde psikanaliz yaparak, gerçeği ortaya koymaya çalışmıştır. gerçeklik, yaşamının merkezindedir.
Eserleri, yüzeysel bakıldığında, sıradan gibi gözükse de bu izlenim, Yalın anlatımının okuyucuya oynadığı oyundur. Yazdıklarının anlamı, ağırlığı ve önemi yüzeyin altında ve satır aralarında kendini göstermektedir.
daha az
Yazarın detayları bulunmamaktadır ...