Büyük beklentilerle okumaya başladığınızda ilk birkaç yüz sayfası sizi meraklandırsa da sonlara doğru sizi iyice bıktırabilecek ve sonu ile hayal kırıklığına uğrayabileceğiniz bir kitap. Bitmek bilmeyen tasvirler ve karakterlerin özelliklerinin anlatıldığı çok uzun bölümler var. Aynı olayı 2, bazen 3 ayrı karakterin ağzından en ince ayrıntısına kadar duymak bir yerden sonra bunaltıyor. Etkileyici bir son da olmadığı için bitirmesem daha iyiymiş hissi yaratıyor.
Kitaptaki en ilginç olay, gökyüzünde iki ayın belirmesi diyebiliriz. Daha önce benim neden aklıma gelmedi ki diyebiliyorsunuz. Tabi maza ve douta kavramlarının ne anlama geldiğini az biraz da olsa anlamak da bir dereceye kadar tatmin ediyor. Ancak tam olarak açıklanmayan bazı noktalar da yok değil. Bazı karakterlere ne olduğu öylece bırakılmış. Örneğin Öncüler Cemaatinden kaçıp Madamın şiddete uğramış kadın için açtığı sığınma evinde gördüğümüz Tsubasa’ya ne olduğu, Fukaeri’ye ne olduğu, Tengo’nun annesi ile ilgili kısımlar.
Romanda bazı dini öğelerin oldukça yer kaplaması da Japon geleneğinden geliyor olsa gerek. Aomame’nin Şahitler müridi olarak yetiştiriliyorken evden kaçarak dini reddetmesi ve ailesi tarafından silinmesi. Ancak yine de en zor anlarında bile çocukluğunda ezberletilen duayı tekrar etmesi. Sol bir örgüt olarak komün hayatı yaşamaya başladıktan bir süre sonra dini bir cemaat haline gelen Öncüler ve sonunda ütopik bir dünyanın parçası haline dönüşmeleri..
Kitapta ayrıca pek çok ünlü eserden de bahsediliyor: Janacek’in Sinfionetta’sı, Bach’ın Eşit Düzenlenmiş Kalvyesi, Aristoteles'in Nikomakhos’a Etik, Haydn'ın Çello konçertosu, Çehov’un Sahalin Adası,Louis Armstorong’un W.C. Handy Blues derlemesi, Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde serisi kitapta bahis geçen yapıtlar.
Çıkması dört gözle beklenen bir kitap olarak bakıldığında bu övgüleri hak etmediğini göreceğiniz ve bir nebze hayal kırıklığına uğrayabileceğiniz bir kitap, hele de 1546 sayfayı okuma zahmetine katlandıktan sonra.