Güzel, çok güzel.
Yazarın hassas bir dili var. Ayrıntılarda değer bulan iyi bir dil bu.
Bir anda seyrinden çıkıp sulu bir melankoliye evrilecek ve edebi açıdan duvara toslayabilecek bir konuyu alıp varoluşa dair naif sorulara çevirmiş. Edebi bir eserin ölümsüzlüğü, yazarın varlığı, yazarla okur arasındaki dile gelmeyen anlaşma üzerine çok güzel bir kitap bu.
Hüzünlü de.
Hem de çok hüzünlü. Ama dayatılan bir hüzün değil. Doğal, kendiliğinden meydana çıkan bir hüzün. Öyle olunca okuyucuya da ağlamak düşüyor. Okur, kitabı okuyup kitaba ağlamıyor, kendi içine bakıp orada bulduklarına hüzünleniyor.
Komik de. Bazen sırıtıp dakikalarca öyle kalmanıza, bazen gülümsemenize, bazen de kahkaha atmanıza neden oluyor. Roman kişilerinin akıllıca atışmaları, oralarda bir yerlerde olmayı isteyeceğiniz kadar hoşunuza gidiyor okurken.
Güzel bir kitap bu. Çok güzel.
Çevirisi de şahane. Bana dilimi ne kadar çok sevdiğimi hatırlatacak denli şahane. Teşekkürler Çiçek Eriş, zihniniz dert bulmasın.