Haziran ayına hızlı bir giriş yapmış bulunmaktayım. Umarım bu ay hızım hiç düşmez diyeceğim ama ne zaman desem oluyor o yüzden bu sefer demiyorum.
Yazarın çevrilen tüm kitaplarını okudum hepsi de okurken ayrı duygular barındırıyordu içlerinde, her okuduğumda apayrı duygular hissettiriyordu. Ama ben bu kitabı daha çok sevdim.
Başarılı bir bilim insanı olan Tess Gregory, küçük yaşta geçirdiği hastalık yüzünden kulakları duymayan; özgür ruhlu, hayat dolu yirminci yüzyılda yaşayan bir kadındır ama beklenmedik ölümü ile kendisini bir anda on dokuzuncu yüzyılda üç çocuk sahibi olan Amarylis Rafferty’nin bedeninde bulur. Yazar genelde hep güçlü karakterler ortaya çıkarıyor. Ve bence Tess de o güçlü karakterlerden biri. Amarylis Rafferty’nin sevgisizliğe, acı dolu bir hayata mahkûm ettiği ailesini sadece severek, şefkat göstererek ve anlayarak tekrar ayağa kaldıran onlara sevmeyi ve sevilmeyi öğreten güçlü bir kadın Tess Gregory.
Tekrar tekrar okusam sıkılmayacağım bir kitap oldu. Kesinlikle tavsiye ederim okumanızı.
-----------------
Sabahtan beri kendine karısının kim olduğunu ve ne yaptığını hatırlatıp durmuştu. Tekrar tekrar bunun da oyunlarından biri olduğunu, ona ve çocuklara zarar vermek için tasarladığı taktiklerinden biri olduğunu söylemişti.
Ama bu kez kendini buna inandıramıyordu. Geçmişte oynadığı o zalimce oyunları ne zaman düşünse onu şimdiki haliyle görüyordu. Kahkaha atan, gülümseyen, okuldaki o yaşlı ve huysuz kadına karşı gelen, yanmış ekmekleri fırlatan, Caleb’in karnını sevgiyle öpen kadını görüyordu.