Mina Urgan’ın muhteşem insanlarla dolu hayatına imrenmemek elde değil. Başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, hem Türk edebiyatının hem de Türk siyasetinin önemli isimleri kitap boyunca eksik olmuyor. Anıların sırasız şekilde aktığı, laf lafı açıyor tarzındaki anlatımıyla yer yer eğlenceli yer yer öğretici hatta yer yer azarlayıcı ama gayet sürükleyici bir otobiyografi. Aslında sadece otobiyografik bir eser değil, Cumhuriyetimizin ilk dönemlerinin de bir belgesi niteliğinde. Gerçekten ilham verici bir insan. Özellikle öğretmenliğe olan tutkusu çok etkileyici. Kitabı ilk kez, staj gördüğüm işyerindeki ilk patronum okumam için vermişti. (Bu şimdi bana da bir dinozorun anıları kadar uzak geliyor :) ) Mutlaka ileride tekrar okumak istediğim bir eser olarak aklımda kalmıştı fakat çoğu yeri unutmuşum. Beni en şaşırtan nokta ise Zülfü Livaneli’nin Serenad romanını okuduğumda beni adeta çarpan Struma’nın aslında Mina Urgan’ın anılarında geçiyor olması. Bunu nasıl unutabildiğime cidden hayret ettim. Bu da bazı eserleri hayatın ilerleyen yıllarında tekrar okumanın gerekliliğine güzel bir örnek olsa gerek.