İlk olarak kitabın o mükemmel şiirsel anlatımı için yazarı ve çevirmeni alkışlıyorum. Yazar kelimeleri büyük bir ustalıkla birleştirmiş. Normalde etkilenmeyeceğim olaylarda bile sarsıldım. O kadar güzel ve değişik bir deneyim oldu ki benim için, favori kitaplarım arasında yerini aldı.
Judith öyle bir karakter ki kelimeler anlatmaya yetmez. En yakın arkadaşının ölümüne tanık oluyor, kaçırılıyor, taciz ediliyor, dili kesiliyor sonra köyüne dönüyor. Bu sefer herkes onu dışlıyor-öz annesi bile-, görmezden geliyorlar, sakat ve zeka eksikliği olan biri gibi davranıyorlar. Tüm bunlara rağmen o, öyle güçlü biri ki tüm bunlara göğüs geriyor. Kitap o kadar büyük bir aşkı anlatıyor ki ben bile etkilendim. Ki etkilenmeyen biri olabileceğini düşünmüyorum. Böyle büyük şeyler yaşamış bir kızın, bir insanın içindeki o büyük sevgiye şahit olunca afallıyor insan. Zaten kitap boyunca Judith Lucas'a ona olan aşkını anlatıyor. Ama öyle bir anlatıyor, öyle bir hissettiriyor ki bir anda siz Judith oluyorsunuz.
Kitap boyunca beni bir çok olay rahatsız etti. Ama birine değinmeden geçemem. Judith'in annesi. Annesine karşı ne hissetmem gerektiğini kestiremiyorum açıkçası. Judith annesini anlatırken ya da bu olaylar yaşanmadan önceki halini desem daha doğru olur sanırım, sevecenliğidir, eşine olan aşkıdır, zorluklara göğüs germesi, güçlü biri olmasıdır beni etkiledi. Neredeyse kadına hayran kaldım. Neredeyse... Ancak öz evladının başına gelenlerden dolayı onu suçlayıp, hor görmesi içime oturdu. Kabullenebileceğim bir şey değil bu. Bu yüzden annesinden nefret ettim. Öyle böyle değil. Bazı yerlerde sinirden gözlerim bile doldu.
Kitabı özetleyen cümle yine kitaptan çıkıyor.
"Mucizelere inanmam, ancak eğer gerek duyarsa bir kız kendi mucizesini yaratabilir."