Okuduğum onca olumsuz yorumun ardından biraz endişeyle başlamıştım kitaba; ama sayfalar ilerledikçe o soru işaretleri kafamdan bir bir silindi, ben de kitabın içinde kaybolmaya başladım.
Öncelikle "Bu kitapta Geralt yok!" diyenler ya kitabı doğru dürüst okumamışlar ya da yarım bırakmışlar. Çünkü son bölüm hariç tüm kitap boyunca beyaz saçlı Witcher'ımızı öyle ya da böyle görüyoruz. Evet, ilk bölümlerde bazen Ciri'nin bazen de Triss'in gözünden şahit oluyoruz yaptıklarına; fakat ilerleyen sayfalarda Geralt'ın tek başına hareket ettiği ve yaşadıklarını birinci elden gördüğümüz bölümler de var. Ayrıca onu başkasının gözünden görmek kitabı çirkinleştirmemiş, aksine Geralt'ın karizmasını iyice arttırmış. Çünkü ne zaman nereden çıkıp ne yapacağı belli olmuyor :)
Kitap ayrıca Dandelion, Ciri ve Yennefer başta olmak üzere pek çok eski ve yeni yüze de ev sahipliği yapıyor. Hepsinin hakkında daha fazla şey öğreniyor ve hiçbirinin birbirleriyle zerre kadar benzerlik göstermediğini görüp yazara bir kez daha saygı duyuyoruz.
Yine de itiraf etmem gerekir ki son bölümü biraz sıkıcıydı. Geralt'ın hiç görünmediği ve Ciri ile Yennefer arasında geçenleri konu alan bu 60 küsur sayfalık bölüm bazı güzel anlara sahip olsa da kitabın geri kalanının gölgesinde kalıyor.
Bir de Sword of Destiny okunmadan o kadar da tatlı ve anlamlı gelmeyecektir, onu önemle ekliyorum :D.
O değil de, kitabı sipariş etme vakti gelmiş.