Melvin R. Starr'ın yazdığı Cerrah Hugh de Singleton'un ''ikinci'' günlüğü CESEDİN ŞİFRESİ okundu, bitti.
Kitabı büyük bir keyifle okudum. Karakterler gerçekçi, kurgu nefes kesiciydi. Kitabın geçtiği dönem (1300'lü yıllar) çok iyi betimlenmişti. Ve diyebilirim ki, yazar gerçekten yüreği ile yazıyor. Esrarengiz bir olayı çok iyi kurmuş, başarıyla çözmüş. :))
Beni bir polisiye romanı olarak en çok etkileyen kısım ise olayların geçtiği dönem. Hugh bir mübaşir olarak katilleri bulmakla görevli, aynı zamanda da bir cerrah olarak cesedi incelemekle yada insanları tedavi etmekle. Büyüleyici kısmı ise şu; o dönemde olmayan aletlerle bunları yapıyor.
Yazarı kimi yerlerde fazla ayrıntıya girmiş buldum, fakat o ayrıntılarda yine o dönem hakkında bizi bilgilendirmeye çalışmış.
Sanırım bu seriyi de bu yüzden seviyorum. Evet yazarın dili başarılı. Çevirisi kusursuz. Kurgusu soluksuz okunuyor. Ama beni çeken kitabın geçtiği dönem... Ne yapayım yani, o dönemleri seviyorum. :)):))):)) Bir kadının yemeğini beğendiğinde geğirip geğirmemeye karar vermek, ibadete giderken kırmızı giysin yoksa o gün kilisiye gidememek... Ve zamanımız da bol bulunan her şeyin o zamanlarda kısıtlı olması. Mesela et veya bir çift ayakkabı...
İşte Cesedin Şifresi'nde geçen olaylar da, olayların çözümü de yasak avcılığa ve bir ayakkabıya bağlı.
Kitapta cinayetler işleniyor. Çözümler aranıyor. Altta yatan sebep ise belli; ''açgözlülük''.
Kısacası Cesedin Şifresi, bize ders veren kitaplardan biri, aslında. Ve kitabı başarılı kılan da yazarın bu konuda ki ustalığı.
Ben bu kitabı severek, bir çırpıda okudum bitirdim. Ve kesinlikle tavsiye ederim !!!