Sosyalist düşüncelerle tanışmam yirmi bir-yirmi iki yaşıma rastlar... İlk tanışmayla ilgili o yıllardan aklımda kalansa, Özcan Abi'min hediye ettiği Jack London'un Demir Ökçe adlı başyapıtıydı. Kitap, sendika yöneticisi genç, zeki ve ileri görüşlü Ernest Everhard'ın politik mücadelesini, karısı Avis aktarır okuyucuya. Bu yüzden fazlasıyla hüzünlü gelmişti bana. Hiçbir şey anlamadan okuduğumu hatırlıyorum. Felsefe bilgisizliği, ilk kez duyduğum terimlerin çokça oluşu, zorlamıştı beni.
Romanlarda, filmlerde olur ya hani... Zengin kızın, yoksul oğlana aşık oluşu falan; ilk okuduğumda Demir Ökçe'de hiçbir şey anlama rağmen, romanın başkahramanı Ernest'in, soylu ve zengin bir ailenin kızı olan Avis'i zekası ve düşünceleriyle etkilemesi kadar, Avis tarafından evlerine davet edilen Ernest'in, yemek boyunca sessiz kalıp, genç adama soru sorulduktan hemen sonra aristokratların arasındaki konuşmasını bugün bile hatırlayıp etkilenirim hâlâ:
"Sizler çıkarcısınız. Her şeyi fizikötesi ile açıklayabilirsiniz. Ve sonuçta her metafizikçi bir başkasının hataya düştüğünü kanıtlar bu tatmin olma duygusu onlara yeter. Sizler düşünce dünyasının teröristlerisiniz. Gerçekte dünyayı yanlış tarafa yönlendiriyorsunuz. Hepiniz kendi oluşturduğunuz bir dünyada, hayal ve rüyalarınızdan gelen arzularla yaşıyorsunuz. Ancak yaşadığımız gerçek dünyayı hiç tanımıyorsunuz. Sizin bütün fikirlerinizin gerçek dünya ile bağlı, bu dünya ile sizin şaşkın ruhlarınız arasındaki zayıf bağ kadar kadardır ancak."