öğle vakti 12'sinden sonraki her saate bir öykü sığdırmış yazar bir de her öyküden sonra kısa kısa bölümler halinde sunulan 'Göçmüş Kediler Bahçesi' öyküsü. son öyküde anlatılana göre öykülerin umut ve umutsuzluk nitelikleri günün saatlerine göre ilerlemiş akşama doğru azalıp sabaha yaklaşınca artması gibi. -benim için öyle olmasa da-
genel olarak varoluş, yalnızlık ve toplumsallaşma sorunlarına ve temellerine hayvan ve bitkileri de işin içine katarak değinmiş. tabi bunu yaparken okuyucunun kendi emeğini katıp yorumlamasını da beklemiş. tarzı ve üslubu ilk başlarda anlaşılmaz ve karmaşık gelse de çok uzatmadan kendini alıştırıyor.
'yağmurlu kentin güneşçisi', 'dehlizde giden adam', ve 'geceden geceye arabayı kaçıran adam' öyküleri, bana kitabı fazladan sevdiren öyküler oldu.