Eveet, son dönemde okuduğum onca güzel eseri taçlandırdı Görünmez Kentler. Oysaki ben pek fantastik bir şey umuyor iken beklentimi aşacak şekilde inanılmaz bir şey sunmuş İtalo Calvino. İtalyan Edebiyatı Eco'dan ibaret değilmiş bunu da öğrenmiş oldum. Bilmiyorum, hayranlığımı ne şekilde ifade edebilirim ama Görünmez Kentler gerçekten dört dörtlük bir kitap.
Kubilay Hanın ülkesinde yolculuk edip onun yönettiği ama bilmediği kentleri anlatıyor Marco Polo. Bir taraftan Doğu kentlerinin mistik havası satırlarda süzülüp dururken kitabın sonlarına doğru anlatı günümüz şehir yaşantılarına ve fareler gibi üreyen insan nüfusuna atılan bir taşlama misali yankılanıyor zihninizde. Özellikle bir çoban ile Marco Polo'nun hikayesinde kentlerin doğallığını yitirip oluşuveren yapaylığını pek şık bir anlatıyla vurguluyor Calvino.
Kubilay'a onca kent anlatan Marco Polo hepsini kadın tınılarını taşıyan isimlerle anlatır. Hepsinin benzeşen ve ayrışan özellikleri vardır ancak kendine özgü her kent bir taraftan da aynı dokuyla yaşatır içinde insanları. Calvino'nun anlattığı kentler ve insanları o kadar sade bir şekilde vücut buluyor ki bizim sahici adımlarımızın hayale karıştığı yerde sanki onlar adımlarıyla gerçeğe taşıyor kişiliklerini. Ancak İtalo Calvino'nun faydalandığı sembolleri kavramak için o kadar dikkatli okumak ve başlıklar arasındaki (başlıklara değineceğim) bağlantıyı o kadar irdelemeli ki ancak o zaman kavranabilir hale gelsin.
Görünmez Kentler dokuz bölümden oluşuyor. Bu dokuz bölümün ilk bölümünde Kentler ve anı, kentler ve arzu, kentler ve göstergeler ve İnce kentler var. Bir bölümde Kentler ve Anı dört kez anlatılırken, arzu üç kez, göstergeler iki ve ince kentler bir kez anlatılıyor. Bir sonraki bölümde Kentler ve anı bir kez daha anlatılıyor ve beş kez anlatılmış oluyor. Böylece beş kenti iliştiren o özellik (anı, arzu, gösterge) gibi her bölümde bir kez anlatılıyor ve bittikten sonra bir yenisi ekleniyor.
Kısacası; Kentler ve anı, arzu, göstergeler, ince kentler, takas, gözler, ad, ölüler, gökyüzü, sürekli kentler, gizli kentler de eklenerek dokuz bölüm tamamlanmış oluyor. Yerli mi yersiz mi bilemediğim bu açıklamayı umarım basit biçimde aktarabilmişimdir. Ve son olarak arka kapakta pek sevdiğim şu bölümü de eklemek istedim;
"Okur, kitabı eline aldığında, yazarın kentleri arasında dolanacağından, önüne altın harflerle sunulan olasılıkları yutacağından, sonunda okuduklarını kendi zihnindeki ideal kentlere ekleyeceğinden emin olmalı. Okur, kitabı, mümkünse, büyük bir caddenin kenarına dizilmiş kahve masalarından birine iliştirerek okumalı; göz önündeki gerçekle, göz önündeki kurguyu görebilmek için..."
Marco Polo ve Kubilay hanın diyalogları başlı başına bir şaheser olup bizi yeni kentlere demlerken bu kitabı defalarca okumalı taa ki anlayıp kendi kurgularımız ve kentlerimizin gerçekleriyle yüzleşene kadar. Pek güzeldi pek bi güzel...