Sıcak bir kitap. Mutlulukla okudum. Sade ama güçlü.
Ve müthiş bir hızla okunuyor.
-
“Biliyorum,” dedi kız. “Ed Kennedy.” Sesi tiz ama yumuşaktı;
o kadar yumuşak ki insan içine yuvarlanabilirdi. (s. 83)
-
"Evet, iyi şanslar, Sophie,” dedi babası.
Sophie.
Hoşuma gitmişti.
İsmi zihnimde dikkatle kızın yüzüne yerleştirdim.
Uyum mükemmeldi. (s. 86)
-
Sabahlar el çırpıyor gibiydi.
Beni uyandırmak için. (s. 97)
-
Ama hâlâ bekliyordum.
Kapı biraz daha açıldı ve karşımda biri belirdi. Küçük kız.
Kız önümde durmuş, yumruğuyla gözünü uykunun esaretinden kurtarmaya çalışıyordu. (s. 101)
-
Her şey dökülmüş süt gibi ağzımdan saçılıyordu. (s. 152)
-
Sadece oturuyorduk.
Audrey ve ben.
Ve huzursuzluk.
Aramıza sıkışmış halde.
“Sen benim en iyi arkadaşımsın, Ed,” dedi sonunda.
“Biliyorum."
Bir erkeği bu sözlerle öldürebilirsiniz.
Silaha gerek yok.
Mermiye gerek yok.
Sadece bu sözler ve bu sözleri söyleyecek bir kız yeterli. (s. 152-153)
-
Kalp atışlarım kulaklarımda zonkluyordu. Önce tezahürat yapan bir kalabalık gibiydi, sonra sakinleşerek dizginsiz bir alaycılıkla tebrik eden tek bir kişinin alkışına dönüştü.
Şak. Şak.
Şak.
Aferin, Ed.
Çok güzel vazgeçtin. (s. 168)
-
“Neden ben?” diye sordum, Tanrı’ya.
Bir şey söylemedi.
Güldüm ve yıldızları seyrettim.
Yaşamak güzeldi. (s. 211)