Yaaaa, sen ne güzel bir kitaptın öyle!
Serimizin 7. kitabında Artemis'in kardeşi Apollo'nun başından geçenleri okuyup bitirdim. Ve bir kez daha Hoyt bana bir erkek karakterden beklediğimin fazlasını vermiş bulundu.
Bu kitap bana yazarın önceki serisi olan Legend of the Four Soldiers'taki kitapları anımsattı. Bu kitap, şimdiki serisinin diğer kitaplarına göre daha hafif şekilde yazılmıştı. Ama diğerlerinden aldığım mutluluğu bu da başarılı bir şekilde verdi.
Bu kitapta ilk kez gördüğüm bir karakter vardı: Lily Stump. Kendisi mizah yönünden oldukça başarılı bir tiyatro sanatçısıdır. Tabi bu güzel hanımefendinin kendince birtakım sırları mevcut fakat bu sırların oldukça hafif olduklarını söyleyebilirim. Onun harici Hoyt'un bize her zaman gösterdiği güçlü kadın karakterlerinden biriydi. Tek sorun kendisini bir kez daha 9. kitapta gördükten sonra hiç göremeyecek olmak.
Apollo'yu gördüğüm ilk andan beri çok sevmiştim, sonra bayıldım, bu kitapta da hayran kaldım. Seride Winter'dan sonraki favori erkek karakterim Apollo'dur. Lily'e ve oğluna karşı korumacılığı çok şekerdi. Onun dışında sevdiklerine fazlaca değer veren, soylu diye iş yapmaktan kaçınmayan, bahçe düzenlemede oldukça başarılı, oldukça iri yapılı bir arkadaş olur kendisi.
Buraya ayrı parantez açmak isterim. Kendisinin 2 yönüne bayıldım. Biri, Lily'e duyduğu aşkı hiç eveleyip gevelemeden açık açık söylemesi ve bu söylemlerine devam etmesi gözlerimden kalpler çıkardı. Diğeri de ayı Maximus'a benden daha iyi bir lakap bulmuş olması. Pegasus ne diye çevirdi bilmiyorum ama kitaptaki lakabı oldukça eğlenceli: "His Grace the Ass". Kitap boyunca bu lakapla Max'in kulağını baya çınlattı. Oldukça güldürmesine rağmen yüzüne karşı söylemediği sürece güldürü olarak kalacaktı. O sahnede içimin yağları baya erimişti.
“Good Lord, His Grace the Ass hiding in the bushes,” Apollo muttered. “Whatever are you doing here?”
“Ah, Kilbourne, you’ve regained your voice,” Wakefield drawled. “Pity, but I presume my wife is thrilled. And you are?” He looked pointedly at Montgomery.”
Alıntıda adı geçen Montgomery' e gelince. Önceki kitapta gizemli adam olarak tanımladığım arkadaşımız bu olur, diğer adıyla Valentine Napier. Kendisi aynı zamanda düktür ve toplumda kötü şöhretiyle bilinir. Gerçi ne yaptığı hakkında kitapta bir ipucu yok. Şu an için diyebileceğim tek şey Valentine'yi, Apollo'nun bir nevi işvereni olarak tanıdım.
Bir de Makepeace kardeşlerin kara koyunu olarak bilinen Asa var. Asa'nın ilk kitaptan beri merak edilen sırrı burada açığa çıkıyor (ailesinin öğrenmesi için daha 2 kitap var). Ayrıca Apollo'nun kankisi olmaktadır. Kitapta en eğlendiğim kısımlar Asa ve Valentine arasındaki laf dalaşmalarından oluşuyor, her ne kadar bu laflar tek yönlü olsa da.
SONUNA DOĞRU UFAK SPOILER İÇERİR!!!
James, yatacak yerin yok senin! Allah'tan belanı bulmuşsun, hala kendince bir entrikalar çevirme peşindesin. Gidip korumalığını yaptığın hanıma göz kulak olsana sen! Ayrıca Apollo bebeğimin başına gelenlerden sen sorumluymuşsun ya, iyice düşman belledim seni. Allah'tan geç de olsa yaptığı eşekliği anladı da sonrasında bizimkilere bir nevi yardımcı oldu. Bakalım sonraki kitapta kendini nasıl kurtaracaksın?
Sonuç olarak James dışında oldukça keyif aldığım bir kitap oldu. Sırada bu çırpıcı arkadaşın kitabı var. James'in kitabını 2 sene kadar okumuştum, bu yüzden kitap hakkında bilgi vermek istemiyorum. Ama isteyenler için Goodreads'ta yaptığım yorum mevcut, oraya bakabilirsiniz.