Dehaya övgü sunmak adına giriştiğim bir yazı olmayacak bu, Perec'in de böyle bir şeye ihtiyacı olmadığı malum. 1978 yılında yayımlanan başyapıtı `La vie mode d'emploi`'yi dünya edebiyatına sunması tek başına, sakallı üstadı yüzyılın ikinci yarısının en iyi 10 edebiyatçısı arasına yerleştirmesi açısından yeterli. Yine de 1969 yılında ilk başyapıtını, `kayboluş`'u yayımlanıyor, Perec dehası bu metin de, Yaşam Kullanma Kılavuzu gibi görmeyi - kavramayı ve yapbozun eksik parçalarını metin yoluyla yerleştirme amacına yönelmesi estetik ve eğlencenin kıvraklığına okuyucuyu ortak ediyor. Georges Perec zihnine ortak olma payesine erişiyoruz. Bence kendi kıvraklığını okurla birleştirmesi açısından oulipocular kusursuz dil işçileri olarak belirgin bir fark ortaya koyuyorlar.
Yalnız metin hakkında bir kaç hududu işaretlemek elzem olacak;
(bkz: hypertext)
(bkz: oulipo)
(bkz: lipogram)
Deneysel edebiyatın uç örneklerini sunan Perec'in Kayboluş'u ekseninde, yazıldığı günlerden bu yana devam eden tartışmalara da yöneleceğim fakat öncelikle şuradan başlamak gerekir;
Fransızca dilinin en çok kullanılan ünlüsü, `e` harfini sınır dışı ediyor Perec. 300'ü aşkın sayfada e harfinden süratle kaçıyor. Metin boyunca anılan pek çok edebi eserdeki özel isimlerle, yazarların özel isimleriyle milimlik oyunlar sergiliyor. Ve Perec'in metni dolayısıyla çevirmeni de belirli koşullara, zorunlu değişikliklere tabi kılıyor. `Cemal Yardımcı` benim pek hoşlanmadığım `yarı yazarlık` sıfatını zorunlu aralarda ifade edip beni öfkelendirse de ölçüyü kaçırmamak gerektiğini, Yardımcı'nın ciddi bir emek ile Perec'in kurduğu labirentten sağ çıkan ender çevirmenlerden biri olduğunu kabul etmek okur için zor olmayacaktır.
Metin yalnızca lipogram etkisiyle gerçekleşen bir meydan okuma değil. e'nin kayboluşu Perec'in metaforu. Kimilerine göre bu metafor 2. dünya savaşında kaybolan annesini işaret etmekte, nitekim annesine ilişkin nazi işgali sonrası Fransa'da ortadan kaybolanlar için yakınlarına verilen `acte de disparition` ibareli ölüm kağıtları kalıyor. Kitap e'nin ortaya dökülmezliğinde bir labirentin inşası ile körükleniyor ve Calvino'nun başyapıtı `Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu` ile ouliposal benzerlikle konuşlanıyor. Birbirine karışan hikayeler, bir tür kovalamaca ve merakın izinin sürülmesi ve hepsiyle birlikte büyük bir serüveni kapsadığını görüyoruz.
Eh hypertext ve oulipo karmaşasının kurgusal evreninde Perec, e'nin kayboluşunu, `Anton SSliharf'`in uykusuz günleri ve aniden ortadan kaybolmasıyla düzeneğini kurar. Onu arayan arkadaşlarının da birbir ortadan kaldırılmasıyla, sabırlı karakterlerin gelmek bilmeyen paranoyaklıkları ile sıkıştıkları labirenti SSliharf'in geride bıraktığı bir takım dokümanlarla açıklamaya çalışmaları, SSliharf'in yaptığı okumaların sunduğu ipuçlarının aslında işin aslını ortaya dökmekte olduğunu kitap sona erdiğinde anlarız. Özellikle hikayelerde `Adolfo Bioy Casares'`in `Morel'in Buluşu`nu keşfetmek çok eğlenceliydi. Sadece bununla yetinmiyoruz, Kafka'dan Joyce'a, Moby Dick'ten Poe ve Borges'e uzanan bir edebiyat yolculuğu aynı zamanda.
Geçtiğimiz yüzyılın en sıradışı yirmi metninden ikisine imza atan Perec'e hayranlığım ifade edilmez ama oulipo ve hypertext fetişi olan bir okuru olarak kendisine şükran borçluyum. Sanırım son yıllarda iyi roman yazılamıyor oluşunun temel nedeni olarak da iyi romancılar döneminin kapanmasıyla idrak edebiliriz. Borges'in de dediği gibi; yazacak bir şey kalmadı.
"Bir sözcük pahasına bile bir sesli harf harcamayız"
İşte size edebi nirvana.