Kitabın tamamiyle Zusak'ın hayalgücüne değil, kısmen de (ya da fazlasıyla) hayatı boyunca ailesinden dinlediği anılara dayanması, yazının gerçekçiliğini ve etkisini bir kat daha arttırıyor. Bir de Nazi Almanyası'nı ve 2. Dünya Savaşı sırasında Avrupa'yı çok yakından tanıyan bir anlatıcımız var: Ölüm Meleği.
Zusak, çılgınca kötülük, sefalet, ırkçılık, keder ve çaresizlik katmanının altındaki saf sevgiyi ve en değerli mutluluğu, okyanusun dibindeki bir hazine gibi çıkartmış kitabında, öylesine ki kimi zaman mutluluklarına imrenirken buldum kendimi. Harika kitaplarıyla Max, haşarı, romantik ve hayat dolu Rudy Steiner, ve bir nevi ikinci Jean Valjean olan baba Hans Hubermann, en sevdiğim karakterler oldular.
Nazi Almanyası ve Yahudiler konusunda sinema endüstrisine son bir şans verecek olsam, ki daha fazla vermeyi düşünmüyorum, senaryo kuşkusuz "Kitap Hırsızı" olurdu.