Sene 2054. Tarih artık uygulamalı bir bilim dalı haline gelmiştir. Geçmişe yapılan yolculuklar sayesinde daha gerçekçi veri ve tablolar elde edilmektedir. Genç bir öğrenci olan Kivrin, Ortaçağ'a yapılacak bir yolculukta yer almayı çok arzulamaktadır. Ancak bir sorun vardır: O kadar geriye dönük bir yolculuk henüz yapılmamıştır. Bu konuda kendini eğiten Kivrin, dönem dil, edat ve sıfat kalıplarını, latinceyi, sofra ve ev adabını öğrenir. Hocası Bay Dunworhty'nin tüm uyarılarına rağmen 1320 senesine yapılacak yolculukta tek başına olmayı kafasına koymuştur. Tüm aşıları yapılmış, tüm detaylar gözden geçirilmiştir. Ancak bir terslik çıkar: Kivrin arzu edilen tarihe gönderilememiştir. Kara Ölüm'ün Avrupa'yı kasıp kavurduğu 1348'e pek uzak olmayan bir tarihteki olası sapmayı hesaplayacak olan teknisyen ateşlenir ve hastahaneye kaldırılır. Zaman çizgisinin iki ucunda da salgına ve kol gezen ölüme karşı amansız bir mücadele verilecektir...
Yazar, bir bilim kurgu öğesini insani sorguya çevirmiş. Tarih uygulamalı bir bilim olsaydı? Yüzlerce yıl önce ölmüş olan insanlarla aynı ateşin başında ısınıp aynı tabaktan yedikten sonra... hala objektif olabilir miydik? geçmiş trajediler bize daha çok mu dokunurdu? Zaman engeli kaldırılabilseydi eğer... geçmişle paralellikler bulur muyduk? Zaman kendini gerçekten tekrar mı ediyor?
İncil alıntıları milimetrik etkinlikle ve yerinde kullanılmış. Özellikle "Masum Çocuklar Günü" ve "Agnus Dei" vurguları son derece sert motifler olarak okurun karşısına çıkmakta. Geçmişin cahilliğiyle bugünün cahilliğinin kıyaslaması yapıldığında çok yol gitmediğimizi sadece gösterişli oyuncaklarımız olduğu önermesi fazlasıyla sarsıcı bir paralellik kurulmasını sağlıyor. Agnus dei ( Tanrının kuzusu ) ilahisi salgında yiten masum ruhları vurgularken din ve Tanrı sorgusuna giriyor, yüzünün akıyla altından kalkıyor. ( spoiler vermemek adına ilahi ve karakterlerden biri arasındaki bağlantıyı es geçiyorum ) Dunworhty'nin geçmişte tutsak kalan öğrencisine yardım etmesindeki acizlik, Kara Veba günlerinde ve oğlu çarmıha gerilirken Tanrı'nın acizliğiyle özdeşleştiriliyor. Kivrin, Azize Katherine'le özdeşleşirken bulunduğu köye yardım edebilmek adına sersefil oluyor.
Zaman çizgisinin 2 yanında aynı anda patlak veren salgın kurbanlarını toplarken İnsanın tüm iyi ve kötü özellikleri gün ışığına çıkıyor. Çocuk gelinler, meymenetsiz kaynanalar, merhamet yoksunu insanlar, zenginliğe ve şaraba dini pozisyonlarından önem veren rahipler, şehvet düşkünü yaşlı adamlar, cehalet, başkasını suçlamaktan yardım etmeyi aklına getiremeyenler, tembellik, kibir kefenin bir yanında yer alırken; diğer yanında, asla pes etmeyen, birine yardım etmek adına tüm kural ve prosedürleri çiğneyebilen insanlar, merhamet, özgecilik, insaniyet yer alıyor. Zaman çizgisinin her iki yanında da kefelerde bu kavramlar sallanırken yazarın verdiği detayların boyutu hayret verici. Çok incelikli bir araştırma sürecinin ürünü olduğunu ortaya koyan metin, kıyametin tüm irinleri ve tüm güzellikleri ortaya döktüğünü kanıtlıyor her sayfasında. Aynı zamanda yüzlerce yıl önce ölmüş olan karakterlerle ( aslında hiç var olmamış ) okurun duygusal bağlar kurmasını sağlayan yazar, üslubunun gücünü de burada tekrar belli ediyor.
Bilim kurgu ekolünün en paradokslu konusunu hiçbir mantık hatasına takılmadan işleyebilmesi, sorgularının gücü, tarihsel detayların zenginliği, eleştirel yapısı, merak öğesini ustalara layık bir güçte kullanması aldığı tüm ödülleri tek tek hak eden bir eser olmasını garantiliyor.Tam bir şölen.