Küçük Kara Balık; yazarın otobiyografik eseri olduğunu düşündüğüm verdiği mesaj nedeniyle en önemli çocuk kitaplarından biri olmakla birlikte bizlere de büyüklere masallar kitabı niteliğindedir. Yine aynı tür de Bach’ın eseri olan martı Jonathan Livingston ‘un dava arkadaşı devrimci bir balıktır. Orwell’ın Hayvan çiftliğindeki gibi alegorik bir masal kitabıdır. Ama öyle uyumamız için anlatılan değil tam tersine uyanmamız, harekete geçmemiz için anlatılan bir masal.
Görüneni değil, anlatılmak isteneni anlamayan her toplum gibi Küçük kara balık da;” sosyalist devrimci anlayışı yansıttığı için ülkemizde de bir çok örneklerinin başına gelen sonuçları yaşamıştır. Otobiyografik eser dememin nedeni de birazda bu yüzden. Samed Behrengi’nin yazdığı çocuk hikâyeleri ve halk masalları kimi çevrelerce adalet, eşitlik, doğmayı sorgulama, direnebilme gibi verdiği öğütler nedeniyle alkış alırken, ülke yönetimince şahlık düzenini eleştirdiği, her türlü baskı yönetimine karşı gelinmesi” mesajını verdiği için İran şahının hoşuna gitmemiş olacak ki Behrengi’nin bu eseri yayımlandığı dönem birçok tepkiler almış olup yasaklanmış ve hala yasaklı kitaplar listesinde yerini almıştır. 29 yaşında Aras nehrinde yüzerken boğularak öldüğü söylenen Behrengi’nin şahın gizli polis örgütü Savak’ın komplosu sonucu öldürüldüğü de söylentiler arasındadır. Ülkemizde hükümet tarafından suikaste uğrayan gazeteci, aydın yazar kesimi oldukça fazla olduğundan olsa gerek bana söylentiden ziyade olabilitesi yüksek bir durum gibi geliyor. Bakınız aynı eser 12 Eylül döneminde ülkemizde de yasaklanmıştır.
Aslında küçük kara balık gibi yaşadığı yerden fazlasını görme, özgürleşme isteğini kendi aklını, zekasını kullanarak aydınlanmacı bir tutumla ve cesaretle yola çıkmadan bilemeyeceğini düşünen zihinleri; rejime bir tehdit olarak algılamamış olsak vermek istediği mesajı ciddiye alıp uygulasak sanırım içinde bulunduğumuz orta çağ karanlığından kurtulmuş olurduk. Kişisel fikrim içinde bulunduğumuz ülke anlayışında halk olarak bu tarz hikayelere baktığımda amacına ulaşabiliyor mu şüpheliyim doğrusu. Şöyle ki; çocuklar okuduğunda bir şey anlamaz, biz büyükler okuduğumuzda sadece “yazar çok haklı” der geçeriz ki zaten birkaç güne de unuturuz! Pardon bir de hiçbir şeyi sorgulamayan insan kitlesi var ki onlar bu tarz kitapları okumaz bile. Çünkü biz; 80 sonrası din sömürüsü, futbol, dizi vs gibi beyni sorgulamaktan alıkoyan eğlencelerle uyutulmuş bir kitleyiz. Hafızası olmayan koyun sürüsüyüz. Malum hükümetin zihniyetine bakılacak olursa sürüden ayrılmaya çalışan, soran-sorgulayan her çocuk ya terörist ya anarşist!
Küçük kara balık; bizim ülkemizde yasaklanmış ama başka üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmuş, Slovakya ve Bologna Dünya Çocuk Kitapları Fuarlarında ödüller almış. Kitabı okurken küçük kara balığın amacına ulaşma yolunda karşısına çıkan engelleri aşmak için kendince silahlandığı, buradan başka dünya yok diyerek yolundan etmeye çalışan kurbağayı cahil ve zavallı diye küçümsediği, kendisini kandırmaya çalışan yengeci “sen doğru dürüst yürümeyi bile bilmiyorsun dünyada başka nereler var nerden bileceksin” diyerek aşağıladığı gözlerden kaçmıyor. Tıpkı medenileşme yolundaki batının insanları aydınlatmak, öğretmek için; dünyanın geri kalanına yaptığı aşağılayıcı oryantalist tutum gibi bakınız tıpkı Amerika… Ancak bu etrafında onu aşağı çekmeye çalışan küçümseyici tutum bilgin kertenkeleye karşı yerini saygıya bırakıyor. Kitabın tüm bu aşağılama içeren tutumuna istinaden haliyle 19 kere ölüm-öldürme gibi kelimeler kullanılmış. Bazı otoriteler tarafından bir çocuk kitabında bu kadar ölüm-öldürme kelimesi geçmesi kitabın olumsuz yanlarından biri olarak değerlendirilmiş. Yapılan pek hümanist bir tavır olmada da; biz bu fikre alışık kapitalist bir rejimle “büyük balık küçük balığı yer” felsefesiyle büyüdüğümüz için ben pek yadırgamadım. Tıpkı bombalarla, savaşlarla ya da kimilerinin çıkarları uğruna boş yere ölen masum insanlara takdir-i ilahi diyecek kadar umursamadığımız, alıştığımız ve daha kötüsü unuttuğumuz gibi…
Elimdeki kitap Can yayınlarından çıkmış olup; içindeki illüstrasyon çizimlerle eğlenceli ve hayal gücünü geliştirici bir etki oluşturmaktadır. Kitaptaki vurgulanması gereken en önemli altını çizdiğim cümle: “Şimdi ölüm çok kolay uğrayabilir bana! Ama ben yaşayabildiğim sürece ölümü karşılamaya gitmemeliyim. Elbette bir gün ölümle karşılaşırsam –ki karşılaşacağım- önemli değil, önemli olan şu ki benim yaşamım veya ölümüm başkalarının yaşamını nasıl etkileyecek.” oldu. Kitabı okuyan aile fertlerinin çocuklarını bir koyun gibi değil, küçük kara balık gibi yetiştirmelerini umarak bir gün her şeyin güzel olabileceği olasılığını, umudu aşılayan Ahmet Kaya’nın “ağlama bebeğim” parçasının sözlerini paylaşmak istiyorum.
Ağlama bebek, ağlama sende,
Umut sende yarın sende.
Yağmur gibi gözlerinden akan yaş niye,
Bu suskunluk, bu durgunluk, sıkıntın niye.
Çok uzakta öyle bir yer var
O yerlerde mutluluklar
Paylaşılmaya hazır
Bir hayat var.
Ağlama bebeğim ağlama sende
Acı sende hasret sende.
Dalıp dalıp derinlere düşünmen niye,
Bu küskünlük, bu dargınlık, kızgınlık niye.