Kitap sadece kumar düşkünü bir adamın rulet masasında kendini kaybedercesine risk alışının öyküsü değildir. İçerisinde Rus aristokrasisinin de anlatıldığı hatta saplantılı bir aşka da yer veren bir hikayesi vardır.
Kumar saplantısı 25 günde yazılan bir kitap için olağanüstü anlatılmıştır. (75 yaşındaki bacakları tutmayan kadının rulet masasındaki hırsı veya kendi parası olmamasına rağmen başkasının parasıyla kumar oynayan Aleksey Ivanoviç gibi)
Benim gibi batak bile oynamasını bilmeyen okurların bile bir solukta okuyabileceği bir kitaptır.Hatta sonlarına doğru kumar masası başında Aleksey değil de kendiniz varmış gibi acaba kazanacak mı kaybedecek mi tedirginliğini sahiplenmenize neden oluyor.
Bu arada Fransızlar hakkında yaptığı tespit harikaydı;
Bir Fransız doğal haliyle en kaba, en bayağı, en önemsiz özellikler yığınıdır, yani dünyanın en sıkıcı yaratığıdır. Sadece acemiler, özellikle de Rus kadınları Fransızların büyüsüne kapılabilir. Makul her insan, bu hesaplanmış, bayat salon nezaketinin, serbestliğinin ve neşenin katlanılmazlığını hemen fark eder.
Ha bu arada Dostoyevski de kumarbazdır kendi yaşantısında.