Karşılıklı bir söyleşi gibi rahat bir dille yazılmış bir kitap olmasının yanı sıra Umberto Eco'nun anlatılarında onun insan üstü zekasıyla tanışıyor insan. Umberto Eco, Homo sapiens sapiens ( düşündüğünün üstüne düşünebilen insan) türünün bir örneği. Son derece kapsamlı bilgi ve birikim gerektiren soyut ve somut konulara derinlemesine inen ve yer yer sembolik anlatımı yanı sıra kelimeleri ve cümleleri çift anlamla kurup içine kendi mizahi dilinin kıpraşan tatlı parçalarını da serptiği bu kitap oldukça üst düzey bir algıyla yaptığı söyleşiyi andırıyor. İnsan okurken apışıp kalıyor. İnsan ne bildiğini değil, neyi ne kadar bilmediğini, hatta bildiğinin ne denli yüzeysel olduğuyla karşı karşıya geliyor. Ayna etkisi gibi. Zaten kitabın içeriğinde "Aynalar Üstüne" yazılmış makalesi de mevcut. Umberto Eco karşısında konuşmak ne kelime, oturup dinlemek bile belli bir eşikte salınan doygun ve dolgun bir entelektüel birikimi zorunlu kılıyor. Az ve öz ifadelerinde kullandığı diyalektik düşünce biçimini, kavramların zenginliği ve derinliğini, okuyucu bazen yakalar gibi oluyorsa da, bir tüy hafifliğinde süzülen soyutluğun bir ucundan tutup kendine doğru çektiğini sandığı anda kavramanın vizyonel görüntüsü de uçup gidiyor. Geriye tuhaf bir tortu kalıyor. Şöyle söyleyebilirim bu kitap bana çok iyi geldi. Aynı bir yıldırım çarpması gibi! Çünkü Umberto Eco ile yapılacak bu söyleşiye hazır olmak adına, zamanı geldiğinde benim de daha üst düzeyde hatta onun sıçrayan, yaratıcı düşüncelerinin, çağlara yansıyan dağınık bilgileri toparlamaktaki becerisinin çok daha üstünde bir şeyler ilave edebilmem için belirsiz bir geleceğe gözlerimi dikmeme sebep oldu :) Ara ara onunla bu kitap üzerinden söyleşiyi sürdürüp sürdüremeyeceğimi kontrol etmek için tekrar tekrar elime alacağım.