Aslında kitap hakkında hiçbir fikrim yoktu okumaya başlarken. Ne türünü biliyordum ne yazarını tanıyordum. İlk sayfayı okuyunca bir masalı andırdı bana ve hoşuma gitmeye başladı. Oldum olası sevdim farklı anlatımları. Kendimde pek düzgün tek düze cümle kuramadığımdan olsa gerek Kitap sanki eski bir Türkçeyle yazılmış gibiydi hani o pek anlamını bilmediğimiz türden kelimelerle. Bazılarının anlamlarını cümlelerde kullanılmasıyla çözdüm ve çözdükçe daha çok hoşuma gitmeye başladı.
Günlerden bir gün Uzun İhsan efendi bir atlas hazırladı. Puslu kıtalar atlasıydı bu ve bunu oğluna verdi. Daha sonra oğluyla yolları ayrı düştü ,başlarından bir çok olay geçti. tam birbirlerini bulmuşken Uzun İhsan Efendi yine bıraktı oğlunu ve gitti. Oğlu Bünyamin bir çok insan tanıdı. Dünyayı anlamaya çalışırken bir çok olayla karşılaştı ve her seferinde babasının hazırladığı bu atlası açıp kendine bir yol bulmaya çalıştı. Karşısına Ebrehe adında biri çıktı. Bu Ebrehe çok enteresan işlerle uğraşan bir adamdı ve bu işlerinde Bünyaminide kullandı. Kitabın en ilginç yeri ise bir kehanet aynasından bahsedilmesiydi. Peki bunca olay bunca karakter nasıl oluyor da onca farklı kelime ile bir araya getirilebilmiş inanın şaşırtıcı. Kitaptaki her bölüm olayın farklı bir yerinden başlıyor ve bazen içinde kayboluyorsunuz. En sonunda ise bunların hepsinin bir düşten ibaret olduğunu görüyorsunuz ve bir kez daha şaşırıyorsunuz.