migrostan çıkıyorum,durdurdu beni kasiyer, alarm ötüyor.ulan neye ötüyor,neyime ötüyor,bir daha geçiyorum, bildiğin hırsız var diye bağırıyor.kızce şüphe içinde süzüyor beni, oysa evrende şüphe içinde süzülecekler sıralamasında sonlardayım,müstakbel bir hırsız adayı için fazla yavaşım bir kere...
çantanıza bakabilir miyim diyor,açıyoruz çantayı, artık sandığımdan daha samimiyiz, daldırıyor elini,peki madem, saklayacak neyimiz olabilir.(bu arada bir ben kaç kişiyiz diye kendime soruyorum ama şimdi, şizofreni gecikmeli bir jeton olup düşüyor)
ruhi mücerret'i alıyor, arka kapağını açıyor,nanananaaaaaa,işte bu işte bu...ayraçından anlaşıldığı üz're kitabın gayet ortalarındayım ve migrosta bulunduğum süre bu hızda kitap okumamı sağlayamaz.kızce de durumun farkında zaten, "ama bu her yerde öteeer diyor, kasanın bitişiğinde, nereden çıkardığını hiç anlamadığım bir falçata bir anda kitabın içerisindeki alarmı söküp alıyor.sökülen alarmla birlikte kitabını ödünç aldığım arkadaşımın gözleri,iyi kötü çirkin filmlerinden bir sahne olup gözlerimin önünden süzülüyor. o falçata ile onun kalbini sökmem gerek aslında.ama söylediğim gibi, bir seri katil için de oldukça yavaşım ve iyi bir satranç oyuncusu olduğum da söylenemez.
o kitabın arkasına oğlum için caliou kitabı çıkartmalarından kocaman bir kara kedi yapıştırıyorum.kitabı okurken,yüzlerce kez cep telefonumla sevdiğim bölümlerin fotoğrafını çekip en sonunda kitabın bir mini fotoromanını çıkarmış kadar oluyorum.kitabı sahibine teslim ederken düellodaki bir kovboy gibi, hayır kahraman olanlardan değil, bildiğin bacaklarım titriyor ama hesapladığım ince bir nokta var, kitap sahibi kedi de sahibi, kara kedi akıllı işti dercesine sırıtıyor kapaktan.
işte 6.45teki imza gününde bunları anlatmayı çok isterdim, o ilk sayfaya adımı yazarken, ben arka kapağa aynı kediden bir daha nereden bulurum diye düşünürken...