http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/10/heidi-mclaughlin-sonsuza-kadar-benim.html
Bu kitabı uzun zamandır okumak istiyordum, çıktığından beri dikkatimi çekiyordu ve aldıktan sonra nedense araya başka kitaplar falan girdi derken okuyamadım. Şimdi sıra gelince, daha doğrusu kendi kendime elimdeki Yabancı Yayınları kitaplarımı bitireceğim deyince bahaneyle okumuş oldum.
İyi ki de okudum çünkü beğendim :)
Yazarın kurgusunun akıcılığını beğendim, gereksiz yere karakterlere acı çektirme ayrılıkları sokma moduna da girmemiş olmasını da ayrı bir sevdim. Yan karakterlerin de en az asıl karakterler kadar gündemde olması çok güzeldi.
Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; üniversite okumaktan vazgeçip müziğe yönelmek isteyen Liam, her şeyi - çok sevdiği ve gelecek planı yaptığı kız arkadaşını da - arkasında bırakıp gider. Aradan geçen 10 yılın ardından arkadaşı Mason'ın ölüm haberini aldığında kasabaya dönmek zorunda kalır çünkü arkasında bırakıp gittiği arkadaşına veda etme zorunluluğu hisseder. Ancak kasabaya geri döndüğünde aslında kalbini kırıp geride bıraktığı kızın hayatında yer almak istediğin ve daha da önemlisi o kızdan bir oğlu olduğunu öğrendiğinde olaylar iyice karmaşık hale gelir.
Josie'nin bir yanda kurmuş olduğu bir hayat varken diğer yanda da oğluyla vakit geçirmek isteyen ve bununla beraber onu da geri isteyen hala deli gibi sevdiği Liam'a karşı olan tavırlarını okuyoruz.
Kitapta en çok hoşuma giden şey, Liam bir rock yıldızı ve hep görürüz rockçılar hep aykırı, aile babası olamayacak, farklı kişiliklerdir. Ama bu kitapta Liam bir rockçı olmasına rağmen sevdiği kadın için elinden geleni yapan, oğlunun hayatında yer almaya çalışan ve bir aile babası olmayı hedefleyen bir adamdır. Hatta onun grubundaki Harrison bile onun gibi çıktı. Bu biraz farklı ve bildiğimiz kalıplardan uzak olması hoşuma gitti. Sanırım biraz da onların hayatlarını bilmeden kendimize göre yargılar oluşturmaktan...
Neyse... Bu arada yukarıdaki şarkı Liam ve Josie'nin ilk dans şarkıları bu yüzden bu şarkı şurada şöyle kalıversin dedim :)
Nick'i başta sever gibi olmuştum gerçi ona karşı nötr hissediyorum ama yine de sevdiği ve yaklaşık altı yıldır beraber olduğu Josie'ye sahip çıkma ve elindekini kaybetmemek için çırpınması güzeldi.
Liam, biraz armut piş ağzıma düş hesabı bir hayatı yakaladı. Hazır bir oğlu var ve hala onu sevip kollarına atılmaya hazır bir kadın var... cidden altın tepside sunulan paket gibi bir şeydi.
Neden böyle söylediğime gelirse Josie hemen affetti. Arkadşa adam seni kelimenin tam anlamıyla bırakıp gitti üstelik hiçbir açıklama yapmadan. Hadi oğlu konusunda bir şey diyemem sıkı bir oyuna gelmiş olabilir ama bu bırakıp gitmesi için sıkı bir süründürme programını hak ediyordu bence.
Kitabı genel anlamda sevdim. Tabi biraz daha duygu yoğunluğu falan olsaydı daha güzel olurdu. Mesela o aşkı hissedebilmeyi dilerdim, ya da Mason'ın kaybının acısını...
Yine de sevdim, okurken çok fazla bir beklentiye girmediğim için beklentimi karşıladı da diyebilirim. 5 üzerinden 3.5 falan verebilirim kitaba :)
Bu arada bu kitap 2015 yılında çıkmış ve sanırım devamı gelmeyecek halbuki Harrison'ın hikayesini de okuyabilmeyi dilerdim. İçimden bir ses onun hikayesinin daha güzel olacağını söylüyordu.
Dilerim Yabancı Yayınları' seriyi yarım bırakmaz da devamını getirir.