Güneşimiz Tutsak kalmasın...
Ayşe Kulin'in dispotya tarzındaki ''Tutsak Güneş'' adlı romanını kah gülümseyerek kah hüzünlenerek okudum. Güzel ve akıcı bir anlatımı var. Kitaptaki olaylar tanıdık gelince hiç sıkılmadım okurken yaşadım adeta.
Her ne kadar da kitaptaki Ramanis Cumhuriyeti bir ütopya da olsa Türkiye'den soyutlayamadım. O kadar çok benzerlikler vardı ki. Uyuyanlar uyandırılmazsa ve günümüzdeki durumlar devam ettikçe maalesef ki Türkiye'nin geleceği Ramanis Cumhuriyet'inden pek farklı olmayacak kanımca. Bu nedenle de kitap bana çok anlamlı ve çarpıcı geldi.
Tutsak Güneş de olaylar gelecek bir zamanda anlatılıyor. Teknoloji çok gelişmiş. Uçan taksiler, adresi yazınca kendi giden arabalar, düğmesini çevirince renk değiştiren kıyafetler var. Kanser gibi bir çok hastalığın tedavisi bulunmuş. Ama değişmeyen aynı kalan bir çok şey var: İktidarın para ve güç hırsı, kadınların kaderi, mutluymuş gibi görünen ama mutsuz olan hiçbir şeyden şikayet etmeyen insanlar... Kadınlar hala dayak yiyor, çok azı çalışabiliyor, kadınların tek görevi çocuk doğurup eşlerine hizmet etmek. Aileler çocuk doğurdukça para alıyor, kadın doğuramazsa kocalarının onları boşama hakkı var. İktidara yakın olanlar her yere gelebiliyor, sarılmak gibi bir çok saçma yasaklar, uyuyan dış dünyaya kapalı gerçekleri göremeyen iktidarın anlattığı her şeye inanan bir halk var. Ne kadar tanıdık geliyor değil mi?
Kitabın sonunu beğenmedim keşke güzel bir sonla bitseydi. Kitabı bitirince George Orwell'ın 1984 adlı kitabındaki bir söz aklıma geldi: Bilinçleninceye dek baş kaldırmayacaklar, baş kaldırmazlarsa da hiçbir zaman bilinçlenemeyecekler. Umarım Ayşe Kulin'in kitabında dediği gibi bir gün mutlaka, özgür hukuk devletinde yaşamayı başaracağız. Okumanızı tavsiye ederim.