Tanrıya inancı dile getiren bir duygunun izinin bulunmaması, Bronte’nin yaşarken olduğu gibi ölünce de Tanrı ile değil, doğayla birleşme isteğini ortaya koyar.
İşte, çocukluğundan kalmış alışkanlıklarından ve büyüdüğü ortamdan dolayı yazarımız Haworth köyünün rüzgârlı fundalıklarında yaşamayı sevmiş, bunu da tek romanı olan Uğultulu
Tepeler’e yansıtmıştır.