Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Deniz hep özgürlük simgesidir edebiyatçılar ve sanatçılar için. Peki, bir balıkçı nasıl bakar denize bunu bilir misiniz? Balıkçı için deniz, ekmek kapısıdır. Çocuğuna götüreceği bir oyuncaktır. Her gün fethedilmesi gereken hırçın ve oynak topraklardır. İliğine kadar işleyecek soğuk rüzgardır. Bir balıkçının gözüyle kaç edebiyatçı bakabilmiştir ki denize? Bir balıkçı için deniz, ayaklarının halatla bağlanması demektir bitmek bilmeyen bir suya. Balıkçılar o yüzden bağlıdır denize. Sanatçının özgürlük imgesi dediği, balıkçının mahpusluğudur...Büyük şehirde yaşayıp da, ne muhteşem dedikleri taşra hayatı da buydu benim için işte.- sayfa 16-17
Ekmek Tadı
Biz her yemeğin yanında
O kadar çok ekmek yedik ki...
Yediğimiz hiçbir yemeğin tadına varamadık.
O yüzden
Bizde her şey ekmek tadındadır. - sayfa 50
Bütün hayatımızı belirler çocukluğumuz. Orada aldığımız kodlar bizi biz yapan en önemli değerlerdir. Korkak bir çocuksanız korkak bir büyük olursunuz, isyankar bir çocuksanız isyankâr bir büyük olursunuz, bu böyle devam eder gider... Bir insanı anlamaya çalışırken genellikle ya çocuklara bakarım ya da kendi çocukluğumu düşünürüm. Çocuklarda bütün insanlığım en saf, en duru halini bulurum ve bu bana yol gösterir. Antropologparın ilkel kabileleri incelemesi bu yüzdendir. Ilk insanların davranış modellerini bulurlar ilkel kabilelerde. - sayfa 53
Bir ergenin en çok utandığı şey genellikle ailesi oluyor. Çünkü en çok kendinden utanıyor. Bir ergenin ailesiyle yüzleşmesi, aslında kendisiyle yüzleşmesi demektir. - sayfa 63
Insan düşünmek isteyerek düşünemez. Düşünmek zordur ve çaba gerektirir. Insan kalabalıklar içinde ne kendi gibi düşünebiliyor ne de kendi gibi davranabiliyor. - sayfa 104
Eğlence Üzerine
Toplumlara sonradan enjekte edilen eğlence türleri, o toplumu eğlendirmekten daha ziyade strese sokuyor. Hazır olunmadığı bir durumda, zorunlu olarak eğlenme isteği, eğlenceyi bir stres, bir acı verme aracına dönüştürüyor. Her toplum kendi eğlencesini, uzun deneyimler, önemli ekonomik ve sosyal bütünlük içinde oluştururlar. Yüzmeyi bilmeyen bir toplumda deniz eğlenceleri sadece bir stres aracıdır. - sayfa 119- 120
Çocuklar, Oyuncaklar ve Kadınlar Üzerine
Çocuklar, mükemmel oyuncaklarla oynamayı sevmezler.
Tüm ayrıntıları düşünülmüş, yapılacak olan her şeyi yapılmış oyuncakları da.
Çocuklar o oyuncakları ancak izleyebilirler.
Halbuki çocuklar sadece çizgi film izlemeyi severler, neden bir oyuncağı izlesinler?
Onlar kendi hayal güçlerini, kendi yaratıcılıklarını
kullanacakları oyuncaklar isterler.
Çocuk bir oklavayla, bütün çocukluğu boyunca oynayabilir.
O bir at olur, bir tüfek olur, o oklava bir insan olur, olur da olur...- sayfa 121
Bir erkeğin asla anlamayacağı şeylerden biri de, giden bir kadının asla geri dönmeyeceğidir. - sayfa 185
Kendine Vurgun Insanlar Üzerine
Bazı insanlar vardır, kendilerininkinden çok daha karmaşık bir ruhu, onun altında yatan gerçek ruhu göremeyecek ya da görmek istemeyecek kadar kendilerine vurgun olurlar.
Bunlar karşılaştıkları insana bir kere, o da ilk karşılaşmalarında bir göz atarlar. O an ilk hissettikleri duyguyla ahkam kesmeye bayılırlar. Böylece o surata ikinci bir defa bakma yükünden kurtulmuş olurlar. Bunlar asla derinlemesine bakamazlar kimseye, böyle bir niyetleri yoktur.
Bu kişiler sadece kendilerine aşıktırlar. Sadece kendileriyle meşguldürler. Kendileri dışında olan her insan onlar için birer yabancıdır. Çevrelerinde olup biten hiçbir işle alâkaları yoktur. Arkadaşlarının en belirgin özelliği nedir diye sorun onlara, yanıtlayamazlar.
Bu durum onlarda sadece dış görünüşle ilgili değildir. Onlar hem dış görünüşe, hem de düşüncelere uzaktırlar.
Bildikleri tek şey sadece konuşurken sıranın kendilerine gelmesini beklemektir. Karşılarındaki insanları hiç dinlemezler, sadece biraz sonra kendi söyleyecekleri şeye konsantre olmuşlardır. - sayfa 180
Benim yaradılışımda, yarım kalana karşı duyulan bir nefret vardı, bunu keşfetmiştim. Yaptığım her iste, girdiğim her eylemde sonuca ulaşmalıydım. Ya da gidebileceğim kadar gidebilmeliydim. Ancak gerçekten zirveye çıktığımda tatmin olabiliyordum. Bir kere tatmin olduktan sonra da o asla bana zevk vermiyordu. - sayfa 209