Kitaplardan En Sevdiğimiz Alıntılar

Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...

Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)


Tür: Genel | Açılış, 27 Mayıs 2012
<< tüm tartışmalar

Celal Şengör-Bir Toplum Nasıl İntihar Eder?

Tartışma Cevapları

21 ile 30 arası cevap gösteriliyor, toplam 37 cevap.
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Ben Fuat Hoca' nın eserini, eser yazılırken, bazen onun yanında okumak ayrıcalığına ulaştım. Yetmişin üstündeki bu heyecanlı delikanlının etkisinde kalmamak mümkün değil. Aydın, bilgisi uçsuz bucaksız, müthiş bir yaratıcı zekaya malik bu büyük bilim adamı ve öğretmenden ebced hesabını öğrendim, Ma'mun haritasını baştan daha detaylı olarak İTÜ'de Ufuk Tan'nın yardımıyla bilgisayarda çizdik. Ancak başka işlerimin ağırlığı Hoca'ya istediği yardımı yapmama engel oldu. Başladığımız işi bitiremedik, ona mahcub olduk. Fakat bu arada ben Fuat Hoca'dan çok şey öğrendim. ’’

8 yıl, 3 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Fuat Bey'in Almanya'da ne işi var diyeceksiniz. Hele ki İstanbul bu denli zengin el yazması koleksiyonlarına sahipken. Ee, biz kendisini 1 960'da doçentken üniversiteden kovmuşuz ... Nedeni de kardeşi Refet Sezgin'in Demokrat Partili olması! Fuat Hoca'nın politikayla ilgisi? Şimdi olduğu gibi o zaman da sıfırmış. Peki Türkiye bu büyük evladından özür diledi mi? Ona ödüller, onur doktoraları verdi mi? Yoo! Onu Avrupalılar yapıyor. Eh, biz daha Avrupa Birliği' ne giremedik malum. Sonra da bizi niye almazlar diye salak salak birbirimize soruyoruz. Avrupa, Fuat Hoca gibi değerleri topluyor, değersizleri de dışarıda bırakıyor. Değerli olabilmenin ilk adımı, kendi değerlerini tanıyıp ülkede değerlendirebilmektir, onları ülkeden kovmak değil. ’’

8 yıl, 3 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Fuat Bey'in sohbetlerimizde sık sık dile getirdiği bir arzusu da bu eserin Türkçe'ye çevrilerek Türk okuyucusuna ulaşması. Türkiye'de İslam'ın ne yazık ki pek yaygın olarak onun şimdi güıya sözcülüğüne yeltenen cahil yobazlarca temsil edildiğini, İslam uygarlığını gerçekten öğrenmiş kişilerin bunu halka daha yaygın bir şekilde anlatması gerektiğini bıkıp usanmadan söylüyor. "Eğer geçmişi adam gibi öğrenirsek," diyor, "belki bir miktar aşağılık kompleksinden ve boş böbürlenmelerden kurtuluruz." Atatürk'ün buna büyük önem verdiğini ve bu uğurda çok çaba harcadığını da ekliyor. ’’

8 yıl, 3 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

‘’ Fuat Hoca Türkiye' nin yobazlıktan çok çektiğini, kendi neslinin bunu çok iyi bildiğini söylüyor. Yobazla mücadelenin onun elindeki silahı ona karşı çevirmekle kazanılacağını anlatıyor. Yani kültürümüzü iyi tanımak, yobazın onu çarpıtmasına izin vermemek. Sultanahmet'teki kahvede bir gün sohbet ederken ortalıkta dolaşan kara çarşaflı kadınların onu nasıl üzdüğünü gözlerimle gördüm: "Bunun dinde yeri yok!" deyip duruyordu. ’’

8 yıl, 3 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

‘’ Topkapı Sarayı da Fuat Bey'in seçtiği kendi hazinelerini katmış sergiye. İnsan Atatürk'ün Sarayı 1924'te koruma altına alarak Osmanlı'nın viraneye dönüştürdüğü koleksiyonların kurtarılmasını sağlamasını şükranla anmadan edemiyor. Yüce Dahi! O kadar iş ve sıkıntı arasında buna ne zaman vakit buldun? ’’

8 yıl, 3 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

‘’ Genel Komutanlığı mensuplarıyla yakında yaptığı bir toplantıyı anlattı. Oğuz Jandarmamıza hayran olmuştu. "Müthiş bir üst kademeleri var" dedi heyecanla. 'Arazide çalışanları için bir el kitabı hazırlamışlar, değme arkeolog hazırlayamaz." Bir müddet kaçakçılık ve tahrip ile mücadele amacıyla hazırlanmış olan bu el kitabını methettikten sonra, Jandarma'da gördüğü bilimsel mentaliteyi anlattı. Oğuz'la birlikte benzer bir tecrübeyi geçen yıl Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda da yaşamıştık. Orada da ne yazık ki teknik olanaksızlıklar nedeniyle henüz gerçekleşemeyen bir işbirliği için havacıların ne denli istekli ve bilinçli olduklarını görerek hayret etmişti. ''

8 yıl, 3 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Disiplinli yaşamı kölelik sanan üniforma düşmanları, gidip Avrupa ve Amerika'da sivil yaşamdaki disipline baksınlar. Türkiye'de onu uygulasak yeter de artar bile. İşte o zaman askerimizle sivilimiz
arasında fark kalmaz. Yoksa sivili her türlü yobazdan korumak hep askerin omuzuna yük olur. ’’

8 yıl, 3 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

‘’ İkinci olarak: Ben, Türk vatandaşı sıfatıyla Türk ulusu denilen toplumun bir üyesiyim. Bu toplum içinde yapılan iş bölümünde, ülkemi korumak görevi askere verilmiştir. Asker bu görevi canı pahasına yerine getireceğine yemin etmiştir. Verdiğim oylarla oluşturulan yasalarla sınırlanmış olan görevi içinde yaşadığım ülkeyi korumak ve kollamak olan bir kişinin veya grubun benden isteyeceği yukarıda anlattığım akılcı irdeleme ve tartışma süreçleri sonucunda alınmış akılcı şeyleri yapmak da dolayısıyla benim menfaatim icabıdır. İsteklerini yerine getirmek, son derece egoistçe bir ifadeyle, kendime hizmet etmek demektir. Her türlü militarizmi reddeden Albert Einstein'in üniformalı askerlerle, askeriyenin isteklerini yerine getirirken çekilmiş resimlerini bizim köşe yazarları herhalde görmediler. Ya Werner Heisenberg' e, Max Planck' a ne demeli? Onların da mı bilim adamlıklarından şüphe edelim? ’’

8 yıl, 3 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Ordudaki subaylara ve astsubaylara "Komutanım" diye hitap ediyor muyum? Elbette ve bundan kıvanç ve şeref duyuyorum.Onlar da bana aynı şekilde "Hocam" diye hitap ediyorlar. Bundan yüksünenin herhalde ruhsal bir sorunu olmalıdır. Bir psikiyatr tedkikini tavsiye ederim. Bu belki kendilerini ezberletilmiş sloganlarla değil, düşünerek yaşamak yönünde ikna eder. ’’

8 yıl, 3 ay     
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

‘’ Bunun nedeni, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı ile Misak-ı Milli sınırları içerisinde esaretten, hatta belki bir yok oluştan kurtardığı Türkçe konuşan Müslüman toplumun, bizzat kendisini yönetenlerce, yani çoğunlukla İstanbul'daki Osmanlı seçkinlerince, yüzyıllardır aşağılanmış olması, Araplardan miras alınmış "Etrak-ı bi-idrak", yani "anlayışsız, idrak yeteneğinden yoksun Türkler" sözünün, Türk halkı için bizzat kendi yöneticilerince kullanılması olmuştur. Atatürk, yüzyıllarca cahil, aç ve sefil bırakılmış, bizzat kendi büyüklerince sürekli aşağılanmış Türk halkına kazandığı büyük zaferden sonra yeni bir bilinç verilmesi gerektiğini düşünmüştü. Bu bilincin bir parçası da Türklerin, idrak yeteneğinden yoksul zavallılar değil, tersine tarihte büyük işler yapmış bir ulusun temsilcileri olduğunun bilinmesi olmalıydı. Atatürk bu nedenle, o zamana kadar özellikle Müslümanlık etkisiyle ihmal edilmiş olan Orta Asya Türk tarihine de sahip çıkılması ve orada Müslümanlık öncesi Türklerin yarattıkları kültür ve uygarlıkların gün ışığına çıkarılması gerektiğini düşünmüştü. Atatürk ülkedeki bilim insanlarını bu yönde çalışmaya özendirmek için bizzat konuya el atmak gereğini duymuştur. ’’

8 yıl, 3 ay     
Bu gruba katıl!
Grup Kütüphanesi
Tüm Gruplar