Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Evinizde kalıyorsunuz. Aylak, sakin...Yalnızlığın eşliği çocuklarınkinden daha sevimli. Okumak, uyuklamak, yürümek, hiçbir şey düşünmemek, gökyüzünün ışığını duvar halısının üstünde solmaya bırakmak...
Christian Bobin.Hiç Kimsenin istemediği Bir Öykü
Dünyanın Öyküsü.sayı.6.sayfa.25
Yaşlı ressam Wang-Fo’yla çırağı Ling Han Krallığı’nın yollarında ilerliyorlardı.
Yavaş yol alıyorlardı, çünkü Wang-Fo geceleri gezegenleri, gündüzleriyse kızböceklerini seyretmek için duraklıyordu. Yükleri hafifti; çünkü Wang-Fo eşyaların kendilerini değil, imgelerini severdi ve dünyada, fırçaların, çini mürekkeplerinin, lake boya kutularının dışında hiçbir şeyin sahiplenilecek kadar değerli olmadığını söylerdi. Yoksuldular, çünkü Wang-Fo resimlerini bir tas arpa çorbasıyla takas eder, gümüş paraları küçümserdi. Sırtındaki eskiz dolu torbanın ağırlığı altında ezilen çırağı Ling, gökkubbeyi taşırmışçasına saygıdan iki büklüm olurdu; çünkü Ling’e bakılırsa, bu torba kar altında dağlar, baharda ırmaklar, yaz mehtabının yüzüyle doluydu.
Wang-Fo Nasıl Kurtarıldı?
Doğu Öyküleri.Marguerite Yourcenar.Sayfa.11
Her alanda, asıl yengi unutmaktır... Özellikle de sizi neyin gebertmiş olduğunu unutmak, insanların ne derece hırt olduklarını asla anlayamadan gebermektir. Bizler, mezarın önüne geldiğimizde, boşuna şaklabanlık yapmaya kalkışmamalıyız. Öte yandan unutmamalıyız da, tek bir sözcüğünü bile değiştirmeden her şeyi anlatmalıyız, insanlarda gördüğümüz ne kadar kokuşmuşluk varsa, hepsini, sonra da yerimizi sıradakine bırakıp, uslu uslu inmeliyiz deliğin içine. Tüm yaşamı doldurmaya yetecek bir uğraştır bu...
celine/gecenin sonuna yolculuk
“Dokumacı’yla konuşmak istersiniz herhalde. Şu anda açıklıktadır, tahta kızaklarla gitmediyse tabii. Yoksa Bekarlar’dan biriyle mi konuşmak istersiniz.”
“Bilemiyorum. Son derece cahilim.”
Genç adam güldü ve eğilerek selam verdi. “Onur duydum!” dedi. “Üç yıldır burada yaşıyorum ama hala sözünü etmeye değer bir cehalet edinemedim.” s.59
“Bilinmeyen” dedi Faxe’nin ormanda çınlayan yumuşak sesi,
“Önceden görülmeyen, kanıtlanmayan, hayat bunlar üzerine kuruludur. Cehalet düşüncenin temelidir. Kanıtsızlık eylemin temelidir. Tanrı’nın olmadığı kanıtlansaydı dinler olmazdı, ne Handdra, ne Yomeshta, ne de ocak-tanrıları, hiçbiri. Ama Tanrı’nın olduğu kanıtlansaydı da gene dinler olmazdı… Söylesenize, Genri, nedir bilinen? Kesin, tahmin edilen, kaçınılmaz olan sizin ve benim geleceğimize dair bildiğimiz tek kesin şey nedir?”
“İkimizin de öleceğimiz.”
“Evet, işte, cevabı olan bir tek soru var, Genri ve o yanıtı da zaten biliyoruz. Hayatı mümkün kılan şey sürekli, dayanılmaz belirsizliktir, yani bir sonra ne olacağını bilememek.” s.69
Karanlığın Sol Eli.Ursula k. Le Guin. çev.Ümit Altuğ, Ayrıntı.İstanbul.2011
Chema topla oynuyordu, top Chema’yla oynuyordu, top bir renk dünyasıydı ve dünya, özgür ve çılgın, uçuyordu, havada dalgalanıyor, nerede isterse orada zıplıyor, sıçraya sıçraya, buraya düşüyor, oraya fırlıyordu, ama annesi geldi ve durmasını emretti.
Maya Lopez topu yakaladı ve sakladı. Chema’nın mobilyalar için, ev için, mahalle için, Meksiko Kenti için tehlikeli olduğunu söyledi ve onu ayakkabılarını giymeye, uslu uslu oturmaya ve okul için ödevlerini yapmaya mecbur etti.
-Kural kuraldır, dedi.
Chema başını kaldırdı:
-Benim de kurallarım var, dedi ve ona göre iyi bir annenin çocuğunun kurallarına itaat etmesi gerektiğini söyledi:
-Canım ne isterse oynayayım, çıplak ayak gezmeme karışma, beni okula ya da ona benzer bir yere gönderme, erkenden yatmaya zorlama, her gün ev değiştirelim.
Ve tavana bakarak, sanki hiçbir şey istemiyormuş gibi, bir şey istemeyen biri gibi ekledi:
-Sevgilim ol. S.59
Yolculuk
Barselona’da bir hastanede yeni doğanların bakımıyla ilgilenen Oriol Vall, insanın ilk hareketinin kucaklaşma olduğunu söylüyor. Dünyaya geldikten sonra, günlerin başlangıcında, bebeler birisini arar gibi ellerini uzatıyorlar.
Artık epey yaşamış olanlarla ilgilenen başka doktorlar, ihtiyarların da günlerinin sonunda kollarını kaldırmaya çalışarak öldüğünü söylüyorlar.
İşte böyle, konu hakkında ne kadar çok kafa yorarsak yoralım, ne kadar söz sarfedersek edelim, durum bu. Böyle, bu kadar basit ve her şeyi açıklıyor. Fazla söze gerek yok; iki kanat çırpışı arasında gerçekleşiyor yolculuk. S.8
GALEANO, Eduardo. Zamanın Ağızları, (Çev.Bülent Kale), İstanbul: Çitlembik Yay, 2004.
ROLLAND BARTHES – Bir Aşk Söyleminden Parçalar - Metis
Usta, öğrencinin başını uzun zaman suyun altında tutar; yavaş yavaş hava kabarcıkları seyrekleşir; son anda usta öğrenciyi çıkarıp yeniden canlandırır: Gerçeği, havayı istediğin gibi istediğin zaman evet, işte o zaman bileceksin onun ne olduğunu.
Bekletmek: Her iktidarın sürekli ayrıcalığı.
Bir yüksek görevli, bir yüksek yosmaya tutkunmuş. Kadın “Yüz gece boyunca bahçemde, penceremin altında bir tabureye oturup beni beklersen senin olurum. ” Demiş. Ama doksan dokuzuncu gece yüksek görevli oturduğu yerden kalkmış taburesini koltuğunun altına alıp gitmiş.
Her zaman en karanlık yer lambanın altıdır .
Ne tutsağı, ne suç ortağı, ne tanığıysam, iktidarla ne ilişkim olabilir ki ?
Gerçek dışı söylenebilir, bol bol, ama “gerçeksiz” söylenemez.
Gerçek yas, sevilen nesneyi yitirmekten acı çekmek değildir; bir gün; ilişkinin teninde, kesin bir ölümün
belirtisi gibi bir küçük leke saptamaktır.
Mantıklı duygu: Her şey düzelir-ama hiçbir şey sürmez.
Aşk duygusu : Hiçbir şey düzelmez-gene de sürer.
Böyledir yaşam : Düşersin yedi kez, Kalkarsın sekiz kez. (Sekizinci kez kalkmanın nedeni de tekrar düşmek belki de.)
Aşk özellikle duygusalı cinselin yerine koyduğu için müstehcendir.
Yıldırım aşkı her zaman dili geçmiş zamanda söylenir.
Fotoğrafın nedeni göstermek değil anmaktır.
İnsan acıdan ölmez, yoksa o anda ölürdü.
Ağız kavgası, çocuk yapma tehlikesine girmeden haz alma türlerinden biri olabilir.
Arzu, elindekinden yoksun olmak ve elinde bulunmayanı vermektir.
Sadece ben. Kalbimi duyuyor ve insanları tanıyorum. Gördüklerimden hiçbiri gibi yaratılmamışım; yaşayanlardan hiçbiri gibi yaratılmış olmadığıma inanmak cüretini gösteriyorum. Öteki insanlardan daha iyi değilsem bile, hiç olmazsa başkayım
Arka Kapak
Itiraflar.
J.J Rousseau
"...Gerektiği kadar geriye gidebilirsen bütün ırmakların aynı kaynaktan çıktığını, ortak bir mazide her şeyin aynı ortak başlangıca bağlandığını görebilirsin. Ama bunu görebilmek için bir hayli yükselmek gerekir.
- Sen bunu görebiliyor musun peki?
- Her zaman değil ama zaman zaman."
Nazan Bekiroğlu - Nar Ağacı (syf.179)
”Benim tezim, bütün halkların, bütün kültürlerin birbiri hakkında ön yargılara sahip olduğudur. Eğer bir gün bu ön yargı kelimeleri, yani Avrupa dillerindeki barbar Japon dilindeki gaijin, Müslümanlardaki kafir, Almanlarda ki ari olmayan gibi ön yargı sıfatlarını kaldırabilirsek, amacımıza ulaşabiliriz. Amaç nedir derseniz, bence tam olarak şudur: İnsanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği; din,milliyet,cinsiyet,renk,cinsel tercih,siyaset gibi bir takım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı.”
serenad - sayfa:56
Eşit olmadığımızı , olamayacağımızı çok iyi biliyorum, ancak saygı görmek adına alt tabaka insanlarından kendini uzak tutmak gerektiğine inanan kişi , yenilgiden korktuğu için düşmandan saklanan bir korkak kadar eleştiriyi hak eder. ( Genç Werther'in Acıları - Johann Wolfgang von Goethe )